‘BU ÜLKE’NİN CEMİL MERİÇ’İNE SONSUZ RAHMETLE
Ülkemizde pek çok aydınımızın başına gelen Cemil Meriç’in de başına gelmiş, öldükten sonra kıymete binmiştir. Oysa Meriç’in yaşamı, yazdıkları ve her şeyden evvel düşünceleri ile daha henüz yaşarken kıymetliydi. Nasıl ki diğer sanat ve düşünürlerimize olması gereken değer verilmediyse, Cemil Meriç’e de o değer verilmedi.
Cemil Meriç’i Ülkemiz “Bu Ülke” kitabı ile bilmektedir. Oysa onun diğer kitapları da Bu Ülke gibi yılların tecrübe ve olgun bir dili barındırmaktadır. Yine de herkes gibi Bu Ülke ile başlanır Meriç’i okumaya. Okuyanlar önce ağır bir dil ile karşılaşır. Zira bu ağır dil (!) üzerine fazlasıyla durmak gerek. O’nun vefatının bugün 32. Seneyi devriyesi ve biz elli yıl önce yazdıklarını anlayamıyor ve bu yüzden de ne demek istediğini kavrayamıyoruz. Bugün Cemil Meriç’i anlamanın yolları üzerine düşünelim ve işe kelime dağarcığından başlayalım olur mu?
Üstadın hayatı çok çetrefillidir. Zira o I. Dünya Savaşı yıllarında doğmuş, Hatay Cumhuriyeti’nde yaşamış, ailesi Balkan Savaşları sırasında Dimetoka’dan göçmüş bir “macir”di. Hayatı boyunca pek çok ideoloji ve düşünce ile cebelleşmiş ve sonunda İslamiyette sükûn bulmuş bir aydınımızdı (kendisi aydın kelimesi yerine entelijans kelimesini kullanır). Üstadı okurken hayatının bu çetrefilli süreçlerinin izlerini takip etmek gerektiğini düşünüyorum. Üstadı buradan da okumak şart!
Türkiye’nin en önemli aydınlarından olan Meriç’i okurken O’nun çok geniş bir hazineye sahip olduğunu ifade etmek boynumuzun borcudur. Üstad, elli yılını Hind’e vermiş büyük bir Hind aşığıdır. Bir Dünyanın Eşiğinde kitabı bunun en büyük delilidir. Fakat burada haddimizi aşarak Meriç’in Hind’i Batı çeviri ve düşüncesi üzerinden okumasının büyük bir handikap olduğunu da ifade etmek isterim. Asıl kaynaklara dönmek açısında Upanişatlar ve Vedalar gibi Hind kültürünün kadim eserlerini asıllarından okumayıp Fransızcadan okunması… Söylemek istediğimiz bu.
Cemil Meriç’i rahmetle anarken, 1 Mayıs 2014 günü alıp okumaya başladığım ve her sayfasıyla savaştığım Bu Ülke kitabımın nüshasını bana henüz vermeyen ve büyük ihtimal kaybetmiş olan değerli Ahmet(ler)’e teessüflerimizi bildiriyorum.
N’olur Cemil Meriç okuyun! Ama anlayarak okuyun, anlamak da kelimeleri anlamaktan geçer dost! Üstada sonsuz rahmetle!
***
“İç dünyasını görebilmek için, dış dünyaya gözünü kapatan yazar”
Kimden bahsettiğimizi anladınız değil mi? Okumaktan bir an olsun vazgeçmeyen, gözlerinin nurunu bu uğurda yitiren, okuduğu eserlerle sürekli olarak kendini yenileyen, tazeleyen; sonuç olarak doğru yolu İslamiyet’te bulduğu andan itibaren Hakk yoldan sapmadan ilerleyen bir “aydın”ımızdan söz ediyoruz. Kendisi “Cemil Meriç” olur.
Bugün onun vefatının sene-i devriyesi. Hatırlatmak için yazmıyoruz bu yazıyı, haddimize değildir onu hatırlatmak. Kendisi tek bir kitabıyla kendisini hatırlatıyor zaten: “BU ÜLKE”
Gelin biz de Bu Ülke gibi muhteşem bir eseri bize kazandıran üstadı anmak adına, onun hayatında ufak bir gezintiye çıkalım.
Üstad 1916 yılında Hatay’da doğdu. Ailesi Balkan Savaşı sebebiyle Yunanistan’dan göçmüştü. Sanırım biraz da oralı olmanın etkisiyle kendisini Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi’nde okuttular. Mükemmel derecede Fransızca biliyor, İngilizce’yi anlıyor, (kendi ifadesiyle) Arapça’yı söküyordu. Çeşitli okullarda öğretmenlik ve okutmanlık yaptı. Bilindik dergilerde yazılar ve seri denemeler yazdı. 1955 yılında gözlerindeki miyopun artması sonucu görme yetisini kaybetti ama bu ondan hiçbir şey götürmedi. Çalışmalarına hız kesmeden devam etti. 13 Haziran 1987 yılında Refik-i Âlâ’ya göçtü.
Cemil Meriç, Bu Ülke için şu sözleri söyler: “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği.”
Onu anlamak, onu tanımak için Bu Ülke’yi okumak yetmez ama Bu Ülke’yi okumadan da onu anladım demek olmaz. Yüce Allah’tan onun için rahmet diliyor, biz gençler için de onun yolundan giden “aydın”lardan olabilmek için dua ediyoruz.*