ÇALIŞANLAR VE GAYRET EDENLER

Hiçbir başarı tesadüf değildir.

Tarihler 2015 yılı yaz ayını gösteriyordu. Bir hafta Çanakkale Güzelhisar’a grup halinde kampa gitme imkânımız olmuştu. Güzelhisar, Ecebat’a boğaz arası mesafede, Türk Tarihinin dönüm noktası olan Çanakkale’nin güzel bir beldesi.

Çanakkale’ye gidince tarihimizin izlerini takip etmeden olmaz. Ecebat’a, Kanlısırt’a, Namazgâh Tabyası’na, Conk Bayırı’na, Şehitlik Tepesi’ne ve gitmek isteyip bir türlü nasip olmayan Nuri Yamut Anıtı’na gitmeyi istiyordum. Sabahları namazdan sonra Marmara Denizi’nin imbat kokan sahilinde Şehitler Anıtı’nı gündoğumda görmek ayrı ayrı güzellikler saldı ruhuma.

Çanakkale, bayrağımızın sancaktarı atalarımızın bu sınır geçilmez dediği yer. Çanakkale, Yahya Çavuşların, Saka Hüseyinlerin, Kınalı Hasan ve Meçhul Bombacı gibi nice cengâverlerin, Anadolu’nun en saf halinin vücut bulduğu yer. Öyle ki, Yahya Çavuş Balkan Harbi’nden beri memleketine gidememiş, beş yıldır o cephe senin bu cephe benim vatan sathına koşturmuş bir neferdir. Bu vatana nefer olmak öyle bir şereftir ki bugün dedelerimizin şehadeti bizim için bir kıvanç ve onur olarak göğsümüzü kabartıyor. Ne mutlu ki şehitlerin torunuyuz.

Çanakkale Şehitlikleri’ni ziyaret ettiğimizde karşımıza çıkan tablo bize bizi anlatmaktaydı. Halep’ten, Filistin’den, Galiçya’dan, Ankara ve Konya’dan, payitaht İstanbul’dan nice yiğitlerin dinimiz İslam için, kitabımız Kur’an için, devletimiz Osmanlı için çarpıştığını ve şehitlik mertebesine ulaştığını göstermekteydi. Çanakkale’nin hepimize selamı vardı. Şehitlerimizin torunlarına selamı vardı.

Çanakkale hatıralarımın her bir zerresinde kalbi bir muhabbet vardır. Bu muhabbet şehitlerimizin kanından gelmektedir. O kan ki bize fedakâr ve cefakâr analarımızın ninni seslerinden, dua ve âminlerinden; köylerimizin kurna ve pınarlarından akan sulardan; babalarımızın ter kokan emek ve inançlarından; yârimizin gül kokan bekleyişlerinden gelmektedir. O kan ilelebet bize bizi hatırlatacaktır Allah’ın izniyle.

Çanakkale’nin sesi İstanbul’da, Adana’da ve Antep’te güzel insanların hatıralarıyla da dalgalandı. Bu sedalardan nasibini alan güzel insanlar İstanbul’da Nurettin Topçu, Adana’da Mustafa İnan ve Antep’te Mitat Enç olarak bize seslendi. Çünkü Çanakkale; bizim çalışan, gayret eden ve başaran yüzümüzdür.[1] İstanbul’un aşk kokan sokaklarında Nurettin Topçu’muz vardı. Hani şu iki ağabeyini Çanakkale’de şehit veren Topçu. Memleketi için okuyup gençlik yıllarında Fransa’ya üniversite için giden ve mezuniyetini birincilikle bitiren bir güzel insan Nurettin Topçu. Üniversite’de birincilikle bitirene nice dünyalık hediyeler verilmesine rağmen herkesi hayrete düşüren bir istekte bulunmuştu Nurettin Topçu. Onun isteği üniversite girişlerinde yer alan Fransız bayraklarını bir günlüğüne indirip yerine Türk bayrağının dalgalandırılmasıydı. Prof. Dr. Nurettin Topçu bizim çalışan, gayret eden ve başaran yüzümüzdür.[2]

Adanalı Mustafa İnan, hastalıklara, savaşlara, bombalara ve açlıklara rağmen ayakta kalan ve bu ülkenin mühendislik alanında yetiştirdiği değerli şahsiyetlerdendir. Mustafa İnan ki, mühendislik çalışmalarını Avrupa’da devam etmesini teklif eden hocalarının isteklerini geri çevirip Türkiye’ye dönen bir güzel insandır. Yaptığı çalışmalarla kendi ekolünü kuran çalışan ve zeki bir insandır Mustafa İnan. Prof. Dr. Mustafa Hoca bizim çalışan, gayret eden ve başaran yüzümüzdür.[3]

Antepli Mitat Enç, gözü görmese de kıtalar aşıp denizler geçen ve tüm bunları yaparken de kendisine vurulmak istenen zincirleri teker teker kıran azmin ve zaferin yüzüdür. Görmeyen gözü ona engel olamadı. Ailesinin tedirgin ve kırılganlıkları ona engel olamadı. Avusturya’ya gitti, psikoloji ve pedagoji okudu. Gözlerinin tekrar görmesi için şifa aradı. Allah onun bundan sonraki yaşamını âmâ olarak geçirmesini takdir etmişti. Belki de bu sayede âmâlara yeni kapıları açmayı nasip edecekti. Avusturya’daki eğitimini tamamladıktan sonra engellere ve zorlamalara rağmen Amerika’ya eğitimini devam ettirmeye gitti. İngilizcesini en iyi seviyeye çıkardı. Görme engellilere Amerika’da sağlanan imkânları gördü. Uzun süre Amerika’da kaldı. Ama ülkesine hizmet için geri dönecekti ve döndü de. Döndüğünde Körler Derneği’ni kurdu, üniversitede hocalık yaptı. Görme engellilere karşı politikalar üretti. Görmemesine rağmen mücadeleyi bırakmadı. Prof. Dr. Mitat Enç bizim çalışan, gayret eden ve başaran yüzümüzdür.[4]

Şimdi sıra sende güzel kardeşim. Bu ülke çalışanların, gayret edenlerin ve bu çalışma ile gayretlerinin sonucunda başaranların ülkesidir. Her ne olursa yılgınlık gösterenler bu ülkede hep dibe vurmuştur. Haydi sen de çalış, sen de gayret et! Göreceksin ki başaracaksın. Başaracağız. Allah yolunu ve bahtını açık etsin.

[1] Mehmed Niyazi, Çanakkale Mahşeri, Ötüken Yayınları.

[2] Mehmet Sılay, Nureddin Topçu, Düşün Yayıncılık.

[3] Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı: Prof. Dr. Mustafa İnan, İletişim Yayınları.

[4] Mitat Enç, Bitmeyen Gece, Ötüken Yayınları.

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir