DEVENİN HÖRGÜCÜNDEN İNTERNETİN VERİLERİNE
Çöl bineği olarak zihinlerimizde yer edinen deve, hörgücünde uzun süre dayanmasını sağlayan su deposu sayesinde uzun çöl yollarını kıt imkânlarla aşabilen bir canlıdır. Deve, çöl için biz insanlara verilen güzel bir nimettir. Biriktirdikleriyle bize zorlu yollarda arkadaş olan bu canlı gibi çöllerde olmasa da değişen ve dönüşen yaşantılarımızda, şehirlerimizde bizimle ilgili bilgileri tutan müthiş bir canlı yaşamaktadır. Deve gibi kendi şahsına değil de şirketlerin şahsına bilgileri depolayan bu canlı, daha çok insan toplumlarına çalışmaktadır. Bu yüzden insandan bağımsız hareket etme kabiliyetine henüz varamamıştır. Varma tehlikesine işaret eden olaylar yaşandığı gibi, bilim adamları tarafından bu durumun bir “tehlike” olarak gösterildiği de vakidir[1]. Bu canlının adı internettir.
İnterneti yaşayan, canlı bir varlık olarak görüyorum, çünkü biz insanlar interneti yaşamımızın bir merkezine, başucumuza koymaktayız. Bugün, onunla yatıp onunla kalkan insan sayısı handiyse fazladır. Bu durumu İnternet ve Psikolojimiz kitabında Erol Göka[2] çocuklar eskiden bir aileye ve bir topluma doğarlardı. Şimdi bunlara internet de eklendi. Çocuklarımız artık internetin kucağına da doğuyorlar gibi bir gözlemi yansıtmaktadır. Kısacası internet yaşamımızın bir parçası olarak bize eşlik etmektedir. İnternetin yaşamlarımıza eşlik etme realitesini gerçek yaşamlar ve sanal yaşamlar olarak birbirinden ayırabilecek konumlara geldiğimiz de aşikârdır. Yani bireyler gerçek yaşamlarında bir anne, baba, çocuk vb. rollere sahipken internetin sanal dünyasında oyuncu, araştırıcı, sosyal insan vb. rollere de sahip olabilmektedirler. Bu ikili yaşama Hubert Dreyfus[3] “second life” kavramıyla karşılık vermektedir. First life’dan second life’a geçen bireyler…
İnternet için en çok kullanılan kavramlardan biri de “dipsiz bir kuyu” olmasıdır. Ucu bucağı belli değildir. Kimin ne yaptığı, neleri sevdiğini bilmemekteyiz. Öyle mi acaba? Aslında öyle değil. Şöyle ki internette gezinen her kullanıcının gezmiş olduğu (öyle ya vakti zamanında sörf demiyor muyduk, kanlı canlı yol alıyorduk) adresler arama motorlarının hafızalarında biriktirilmektedir. Biz her ne kadar bu hafızaları sıfırlayıp kendi veri tabanımızdan silsek bile arama motorunun sahiplerinin veri tabanında bu bilgilerin saklandığını görmekteyiz. Bunu basit bir örnek ile açıklayalım: Vakti zamanında bilgisayarımda çok önemli bir klasörü yanlışlıkla silmiştim. Günlerce, haftalarca silinen dosyamın yasını tutmuştum. O derece değerliydi benim için. Sonra bu yasımı sosyal medyada paylaşınca arkadaşlarımdan birinden şöyle bir bilgi aldım: “Recuva diye bir program var, onu bilgisayarına yükle ve geçmiş dosyalarını tekrar yükleyerek yanlışlıkla sildiğin dosyanı kurtarabilirsin.” Bu bilgiyi öğrenince dünyalar benim oldu. Hemen o programı indirdim, sildiğim dosyaları geri yükledim ve o dosyayı aralarından ayıklamak için taramaya başladım. Şükür, bir kısmını kurtarabilmiştim. Ama yine de önemli bir çoğunluğunu kaybettiğimi gördüm. Artık yapabileceğim bir şey olmadığını düşünerek üzerinde daha fazla durmadım. Vermiş olduğum bu örnekten de anlaşılıyor ki her ne kadar sildik desek de bilgisayar veya arama motoru, teknoloji tabanlı her ne ise bu bilgileri kendi veri tabanından silmiyor. Sildim diye iş bitmiyor anlayacağınız. O veri kullanılmayı beklemek üzere bir yerlerde saklanıyor. İşe yarayacağı düşünülenler geri çağrılabiliyor. Ve kötü niyetli kimseler etik vb. hiçbir şey dinlemeden bu verileri istediği gibi kullanabiliyor, hatta ticaret amacıyla şirketlere pazarlayabiliyor.
Şahsi verilerin kirli emeller için kullanıldığı en büyük skandallardan biri geçtiğimiz günlerde ifşa olmuştu. Facebook, 70 milyondan fazla kullanıcısının verilerini Cambridge Analytica şirketinin eline geçtiğini açıklayarak gündemde uzun yıllar yer edecek bir olaya imza atmıştır. Bu skandaldan ülkemiz Facebook kullanıcılarından 234bin 584 kişinin verilerine izinsiz bir şekilde erişildiği saptanmıştır. Facebook kurucusu ve sahibi Marc Zuckenberg ülkesi Amerika’da senatoya karşı ifade vermek üzere çıkarılmış ve tüm dünyada dikkatle takip edilmiştir. Cambirdge Analytica şirketinin ise kapatılacağı karara bağlanmıştır. Facebook’un adına kara leke sürdüğü bu olay internette verilerin gizliliği ve uygulamalara verilen erişim izinleri sorunsalını bir kez daha gündeme taşımıştır[4] [5].
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 12. Maddesinde: “Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.”[6] demektedir. İnsanların temel haklarını içeren bu bildirgenin 12. Maddesinde görüldüğü üzere özel yaşamın gizliliği esastır, hiç kimse bu esası çiğneyemez. Fakat ne yazık ki Facebook skandalı bu temel hakka aykırı hareket ederek, sınırları aşmıştır. Aslında bu skandal büyük bir sorunu da gündeme getirmiştir. İnternette güvende miyiz? Bu sorunun üzerine daha çok sular akar. Net bir cevap veremesek bile güvende olmadığımızı gösteren pek çok skandal yaşanmaktadır.
İnternetin güvenliği sorunsalını pek çok boyuttan inceleyebiliriz. Fakat internet kullanıcıların bilmesi gereken önemli bir hususu ifade etmek isterim: İnternette hiçbir şey gizli kalmaz. Elbet üçüncül kişilerin hafızasında yer almaktadır. Bu durumda gerçek yaşamda suç olan her şeyin ikincil yaşamlarda da (internet) suç olduğunu bilerek yaşamımızı sürdürmeliyiz. Bu bilince sahip kullanıcı ve vatandaş olarak hareket etmemiz gerekmektedir. Bir gün toplumsal ve internet yaşantılarımızda tam anlamıyla güvende kalmak dileğiyle.
[1] http://www.webtekno.com/facebook-muhendisleri-kendi-dilini-olusturan-yapay-zekanin-fisini-cekti-h31893.html
[2] Erol Göka, İnternet ve Psikolojimiz, Kapı Yayınları, 1. Baskı. 2017.
[3] Hubert Dreyfus, İnternet Üzerine, Küre Yayınarı, 1. Baskı. 2016.
[4] http://www.dw.com/tr/facebook-veri-skandalı-büyüyor/a-43266069
[5] http://digitalage.com.tr/facebook-cambridge-analytica-skandalinin-veri-koruma-cabalarina-etkisi
[6] İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948.