ERZURUM’DA BİNBİR GECE MASALLARI
Erzurum, Türklerin Kars’tan sonra Anadolu’ya merhaba dediği bir şehir. Ani Harabeleri’nde bugün dahi bütün ihtişam ve vakarıyla doğuyu ve batıyı selamlayan Ebu’l-Manucehr Cami, Malazgirt Zaferi’nden sonra Türklerin bu topraklar üzerinde nasıl bir medeniyet ortaya koyacağının mukaddimesi mahiyetinde. Ani şehrinin fethini takiben Erzurum, Ahlat, Adilcevaz gibi bölgeleri süsleyerek Doğu’yu bir masal ülkesi haline getiren Selçuklular, aynı ilhamla Batı’ya yönelerek Sivas, Kayseri, Konya gibi halen perilerin şarkılar söylediği, Anka kuşlarının kanat çırptığı, Kafdağlarının keşfedildiği, Hızır’la mülaki olunduğu şehirler inşa etmişlerdir.
Doğu’daki bu masal ülkesinin başkenti, Orta Asya’nın aziz bozkırlarını, ulu cedlerimizin mefkûrelerini, Ahmed Yesevi Ata’nın medeniyet yoğurucu mayasını, ozanlarımızın hikmetli deyişlerini, annemizin Yûnusça yaptığı duaları Anadolu’ya taşımakta bir köprü vazifesi gören Erzurum’dur diyebiliriz. Selçuklu’nun Erzurum’a attığı tohumların Osmanlı’yla birlikte yeşermesi, Erzurum’un Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında büyük bir pay sahibi olmasına katkı sağlamıştır. Mevlana’yı, Yûnus’u, Hacı Bektaş’ı, Akşemseddin’i, Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı; Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ı, Celaleddin Karatay’ı, Lala Mustafa Paşa’yı, Kazım Karabekir’i; İnce Minareli Medrese’yi, Döner Kümbet’i, Turan Melik Darüşşifası’nı, Karatay Kervansarayı’nı, Hunat Hatun Cami’ni göğsünde toplayan Nene Hatun, yaktığı diriliş meşalesiyle bütün bir Anadolu’yu tekrar aydınlatmış ve İstiklâl Mücadelesi’nde Erzurum’un kilit rol oynamasını sağlamıştır.
Erzurum, içimizdeki kapıların Anadolu’ya açıldığı hissiyatını bütün varlığımıza armağan ediyor. Tebriz’den, Buhara’dan, Semerkant’tan, Horasan’dan gelen kervanlar bugün dahi kalbimizde alp-eren’lerin fetih ve gaza ruhunu yaşatmaya zemin hazırlıyor. Bağdat’ın, Şam’ın, Kûfe’nin, Basra’nın, Isfahan’ın mistik havası, Erzurum’da binbir gece masallarına yeni bir büyü katıyor. Erzurum Kalesi’nden şehri seyrederken kümbetlerin, hamamların, türbelerin, minarelerin Allah’la ve tabiatla bütünleştiğini, insanı ölümden sonrasına hazırladığını idrak etmek, insanı güvercinlerin kanadında göklere ulaştırıyor. Erzurum’u ve bütün bir Anadolu’yu bayındır haline getiren anlayışın, inşa ederken esasen ibadet ettiği gerçeği, taşların dilinde bahar ezgilerine dönüşüyor.
Baştan başa Selçuklu ve Osmanlı eserleriyle donatılan Erzurum, hem ihtişamlı tarihine hem de Palandöken’in eteklerine yaslanmanın getirdiği güvenle, Doğu’nun taç şehirlerinden biri olma bahtiyarlığını elde etmiş durumda. Fiziken Tebriz’den kervanlar gelmeyebilir, Horasan erenleri sefer hâlinde olmayabilir ama Doğu’daki derin romantizm ve ezoterizm, sizi Ulu Cami’nin dev sütunları arasından sıyrılarak az sayıdaki pencerelerinden gün ışığını görme ümidiyle baş başa bırakıyor. Çifte Minareli ve Yakutiye medreseleri, çift başlı kartalın gölgesinde doğunun ve batının hükümranlığını yeniden Türklere vermenin hesaplarına hepimizi ortak ediyor. Her avluya ahiret yurdunun rüzgârlarını taşıyan şadırvanlar, Murat Paşa ve Narmanlı camilerinde bir ikindi vakti abdest suyunu sarhoş etmekle meşgul oluyor. Üç Kümbetler üç bin melekle Anadolu’yu müdafaa ederken, Aziziye tabyaları Türk Devleti’ni ebediyete uğurlamanın sevincini yaşıyor.