EVVEL ZAMAN
Buralarda söze işte böyle aniden girilir. Şu zamanda bir şeyler karalamak için evvelinde fon müziği açılır, ardından şöyle en güzelinden ajandalardan seçilir, üzerinde ismi ve soy ismi yazılı olmalıdır. Tüm bunlar kararlaştırıldıktan sonra ev ahalisinden yalnızlık kalesine bir burç istenir. En nihayetinde müziğin bittiği fark edilir, tekrarlanır. Biçare zamana çare aranır. Mizan duyulmamıştır; diz çöküp toprağa yüz sürülmez, kalem de sivriltilir kelam da. Gönülden gönle tercüme yasaktır, ‘’bir şeyler yazmak için bir şeyler yaşanmalıymış’’ en meşhur sözdür buralarda. Müziğin bittiği fark edilir, tekrarlanır. Karanfili usulca kulağının arkasına yerleştiren birine pek rastlanmaz. Hem sokakta çiçeklerin üzerlerine basmalı satın alınacağı vakitte ise binbir özen göstermeliyiz, öyle ya öğrendiğimiz budur. Müziğin bittiği fark edilir tekrarlanır, tekrarlanır. Bizler de böyleyiz ey okur! Burada her şey tam okunurken yarım kalır.
Toprağa tohum saçtınız ey yazar, yarım kalmış görünse de yazınız, tamam oldu toprakta. Eyvallah.
Kaleminize sağlık.
İçinde seyahatlari büyüten ama gittiği yerden hissesini alamayan sabırsız gezginler gibiyiz sevgili yazar. Kurduğumuz her yeni düşle bulduğumuz heyecanı yaşarken çabucak kaybediyor, kurduğumuz düşün esiri oluşumuzu bir türlü kabullenemiyoruz. Yaşadığımızı zannederken aldığımız nefes nefsimize varmıyor. Ellerimiz hep boş kalması gereken maddi köşeleri doldurmaya koşturuyor. Kulağımıza iliştirdiğimiz müziği fark etmemiz için bitmesi gerekiyor. Varlık ve yokluk dengesinde varımızı yoğumuzu kaybediyoruz. Sevgili Yazar, Sevgili İnsan insanlığımızı kaybediyoruz. Bir ölüm varıncaya dek hayatımızın dahi farkında olmuyoruz. Hasılı yarımımızın dahi kırgınlığı büyük.