GÜNEŞİ KARŞILAYAN ADAM
Güneşi karşılamıştı yine.
Otuz yıldır her sabah namazdan sonra güneşi karşılamaya giderdi sahile. 30 yıldır aynı banka otururdu. Önce derin bir nefes alır sonra açardı gözlerini. Mevsim fark etmezdi onun için. Hiç aksatmazdı bu görevini. Güneşe selam vermediği sabahlar çok ama çok sayılıydı. Yine oturdu o banka. Gözlerini dikti güneşin geldiği yöne. Güneş sadık dostunu selamlıyordu yine. Bir an gözlerinde canlandı güneşi karşılayamadığı nadir sabahlardan biri.
Sabaha karşıydı. Eşinin sancıları tutmuştu. Eşinin miydi bu sancılar yoksa kendisinin miydi bilemedi. Öyle derinde hissetti. Bir bebek kolay gelmiyordu dünyaya. Hemen ebe hanımı almaya gitti. Eşi evde yalnızdı. Kimseleri yoktu ki. Gözleri arkada kalarak gitmişti ebe hanımı almaya. Nasıl gidip geldiğini bilemedi. On dakikalık yol bir asır gibi geldi. Evladına kavuşmanın sancısı yüreğindeydi. Eve geldiler bir koşu, içeride gül yüzlü eşi doğum yaptı. Dışarıda sanki kendisi dokuz doğum yaptı. Unuttu o sabah her şeyi. Güneşi karşılamayı bile. Hâlbuki hiç aksatmazdı. Güneş de sanki buruk doğmuştu o gün. Ne güzel bir gündü hâlbuki. Ciğer paresi canının canı evladı doğmuştu.
Güneş gülümsüyordu. Seslendi;
– Hoş geldin dostum sabahıma, hoş geldin yeni günüme, elhamdülillah bu günü yine yaşatana.
Ve dinledi. Güneş cevap veriyormuş gibi güneşi dinledi. Sonra kalktı ve işine gitti. Otuz yıldır her sabah olduğu gibi. Dükkânı en erken açan esnaftı. İlk esnaflık zamanları öyle miydi hâlbuki. Mahallenin camisinde sabah namazında buluşan esnaflar, namazdan sonra hep birlikte sahilde güneşi karşılayıp, sonra dükkânları açmaya giderlerdi. Hele o sabahlarda yapılan kahvaltının tadını hiçbir yerde bulamazdı. Yıllar geçtikçe esnafların dükkânlarını açma saatleri değişir oldu. Güneşi karşılayan sadece kendisi kalmıştı otuz yılın sonunda. Birde dostu vardı. Ah ah dostluk az kalırdı onların ilişkilerini anlatmaya kardeş gibiydiler. Yetimhane de birlikte büyümüşlerdi. Ve oradan çıktıklarında da yine birlikteydiler. Hayatın engebeli yollarını birlikte geçip, patikalardaki taşları temizlemişlerdi birlikte. İlk dükkânları, dükkân demeyelim seyyar bir tezgâh. Ne güzeldi onlar için. Üzerine doldurmuşlardı ufak tefek ürünleri sokak sokak gezip satarlardı. Bazen vapur, bazen tren, bazen bir sokak başı dükkânlarıydı onların. Kolay olmadı onlar için hedefleri vardı. Tezgâhı dükkâna çevirmek istediler önce. Becerdiler de. Yetimhanenin en sak çocuklarıydılar. Ne uçan ne kaçan kurtulurdu ellerinden. Sırt sırta verdiler birbirlerine aile oldular da tutundular bu şehrin girdabında. Ne günlerdi. Hiç ayrılmazlardı. Evlendiler çoluk çocuğa karıştılar da yine de kopmadılar birbirlerinden. Dükkânları ortaktı. Sonra işi büyütüp ayırdılar dükkânları ama yalnızca dükkânlardı ayrı olan kalpleri birdi yine. Birbirlerini görmedikleri gün yoktu. Güneşi karşılarlardı birlikte ve öyle açarlardı dükkânlarını.
İçi cız etti o günü hatırladı. Namaza gelmemişti. Merak etti kardeşini. Evine gitti kapısını çaldı. Hanımı feryat figan açtı kapıyı; ‘Gidiyor evimin direği, gönlümün süruru gidiyor’ dedi. Azrail onu beklemişti sanki. Başucuna geldi kardeşinin. Kardeşi helallik istedi ve gitti. O isteyememişti. Hakkını helal et diyememişti. Birbirlerine ana baba oldukları dünyada kimsesiz kalmıştı annesiz babasız kardeşsiz dostsuz. Kardeşi dünyasını değiştirmişti. Gözyaşlarıyla geçti günü. Kimleri vardı ki? Kardeşini elleriyle yıkadı, kefenledi. Mahalledeki ahbaplarla defnettiler. Bizzat kendisi indirdi mezara kardeşini. İlk toprağı kendi attı. Herkes gitti de en son o ayrıldı mezarın başından. İşte o sabahta güneşi karşılamaya gidememişti. O günden sonra adet edinmişti. Her sabah önce güneşi karşılar sonra kardeşinin mezarına giderdi. Vefasını yerine getiriyordu sanki. Yada kimsesiz kaldığı dünyada aslında bir zamanlar her şeyi olan kişinin varlığını kanıtlıyordu kendine. Ne çok dua ederlerdi. Allah’ım bizi cennette komşu eyle. ‘Bizi birlikte haşreyle diye.
Dükkanın kilidi taktı ve çevirdi. Besmele ile açtı rızık kapısını. Arka tarafa geçti. Çaydanlığa suyu doldurup koydu ocağın üstüne. Dükkanın ön tarafına geçti. Birde ne görsün dostu, kardeşi, anası babası her şeyi kapıda duruyordu. Gözlerine inanamadı koştu kardeşine sarıldı.