HÂMÎ-İ MAR-AŞÎ
Âşıkam meftûn-u cânân olmayan bilmez beni
Hançer-i aşk ile kurbân olmayan bilmez beni
Anlamaz ahvalimi her sûfî-meşreb müddeî
Bâde-nûş-i bezm-i irfân olmayan bilmez beni
Aşığım, sevgiliye hayran olmayan beni anlamaz
Aşk hançeri ile kurban olmayan beni anlamaz
Her sofu yaradılışlı olduğunu iddia eden benim durumumu anlamaz
İrfan meclisinde şarap içmeyen beni anlamaz
Arturup sevdâ ser-i pür-şûra her dem zülf-i yâr
İtdiren hep ʿaşk-ı dil-berdir bana terk-i diyâr
Ehl-i derdem sırrımı nâ-dâna itmem âşikâr
Hikmet-i ʿaşk içre Lokmân olmayan bilmez beni
Yârin saçı her an coşkulu başa sevdayı arttırır
Bana hep terk-i diyar ettiren gönül alan sevgilinin aşkıdır
Dert ehliyim, sırrımı cahile anlatmam
Aşk hikmeti içinde Lokman olmayan beni anlamaz
Mâʾilem bir şûha cevr eyler ben itdikce niyâz
Rahm idüp bir dem dil-i bimâra olmaz çare-sâz
Öyle zâr itmiş beni ol Yûsuf-ı iklim-i nâz
Hicr ile Yaʿkûb-ı Kenʿân olmayan bilmez beni
Bir nazlı sevgiliye meyilliyim, ben yalvardıkça o zulüm eder
Bir an rahmet edip hasta gönüle çare bulmaz
O naz memleketinin Yusuf’u, öyle ağlatmış beni
Ayrılık ile Kenan’ın Yakub’u olmayan beni anlamaz
Halk-ı ʿâlem şekker-i laʿl-i lebinden kâm-yâb
Kalmışam bi-behre ben ancak esr-i tef ü tâb
Mürg-i cânım Hâmiâsâ oldı firkatle kebâb
Hasret ü sûz ile biryan olmayan bilmez beni
Âlem halkı dudağının kırmızı şekerinden muradına ermiş
Ben nasipsiz kalmışım, sıcaklığın esiri olmuşum
Can kuşum Hâmi gibi ayrılık ateşi ile kebap oldu
Hasret ve ateş ile kebap olmayan beni anlamaz