HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI
Arama motorunuza “Hastane Önünde İncir Ağacı türküsünün öyküsü” yazdığınızda muhtemelen karşınıza, kısaca, şöyle bir metin çıkacaktır;
Askerde vereme yakalanan genç, hava değişimi için köyüne gönderilir. Fakat nişanlısının ailesi kızlarını ona göstermez. İstanbul’da bir hastanede tedavi gören genç, bahçedeki incir ağacından ilham alarak bu türküyü yakar…
Rivayet edilen budur. Bunun filmini dahi yapmışlardı; küçüktüm, televizyonda çevrilmişti, izlemiştim. Fakat türkünün başka bir hikâyesi de mevcuttur. Bu rivayeti Habip COŞKUNSOY ile Savaş AKBIYIK’ın, türkünün derleyicisi büyük usta Nida Tüfekçi’nin kız kardeşi Aysel Sezer Tüfekçi ve Aysel Hanım’ın eşi Naci Sezer ile yaptıkları röportajdan aktaralım.
“Nida Tüfekçi’nin kız kardeşi Aysel Sezer Tüfekçi ve eşi Naci Sezer’in anlatımlarına göre; bu türkünün öyküsü şöyledir;
Yozgat Akdağmadenli Naci Sezer’in, Pazarören Köy Enstitüsü’nde okuduğu yıllarda, hemşerisi olan ve kendisinden 2 yaş büyük olan, sarı saçlı – mavi gözlü çok güzel bir kız ile de nişanlı olup, okulunu bitirip öğretmen olduktan sonra yuva kurmayı hayal eden Nedret isminde bir öğrenci arkadaşı daha okumaktadır. Tesadüf bu ki Nedret’in nişanlısı olan bu sarı saçlı – mavi gözlü çok güzel kız, yıllar sonra Naci Sezer’in evleneceği Aysel Sezer Tüfekçi’nin de uzaktan akrabasıdır. (Aysel Sezer Tüfekçi, kızın adını önce hatırlayamadı, sonrasında da halen yaşadığı ve başka birisiyle evli olduğu için yazmamızı istemedi.)
Nedret isimli genç, Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü’nde okurken, 1947 yılının kış aylarında üşütüp rahatsızlanır ve yarı ahşap yarı toprak olan, enstitünün revirine yatırılır. Revirde yattığı sırada yangın çıkar. Nedret, hasta ve bitkin olduğu için hızla alev alan revirden kaçamaz. Arkadaşları ve öğretmenleri onu kurtardığında ise maalesef vücudunda çok ciddi yanıklar vardır. Bunun üzerine aman vermeyen kar ve tipiye rağmen okul arkadaşları ve öğretmenleri olağanüstü bir gayret ile çalışıp, küreklerle yolları açarak Nedret’i en yakın yer olan Kayseri’deki bir hastaneye yetiştirmeyi başarırlar. Ancak Nedret, hastanede birkaç gün yattıktan sonra maalesef hayatını kaybeder.
Bu olay enstitüde derin bir üzüntü yaratır. Cenaze enstitüye getirilirken (Naci Sezer’in çok gayret etmesine rağmen ismini bir türlü hatırlayamadığı) sınıf arkadaşlarından bir Avşar genci tarafından içli bir ağıt yakılır.
‘Hastane önünde incir ağacı,
Doktor bulamadı bana ilacı’
Nedret’in hemşerisi olan ve iki dönem alt sınıfta okuyan Naci Sezer, mezun olup, Akdağmadeni’nin köylerine öğretmen olarak atandıktan yıllar sonra Nida Tüfekçi’nin kız kardeşi Aysel Hanım ile evlenir ve bu ağıtı da ona bir kıtasını havasıyla, iki kıtasını da güfte olarak nakleder. Çok güzel bir ses rengine sahip olan Aysel Hanım, bu türküyü yıllarca, Yozgat Akdağmadeni’nde kına gecelerinde, eş dost toplantılarında söylemeye başlar. Türkü yörede çok sevilir ve dilden dile aktarılarak yayılır. Elbette yöre insanının dilinde, ilk hali gibi kalmayıp, o yöreye ait bir söyleyiş biçimi ve tavır da kazanır.
Yozgat Akdağmadeni’nde çok sevilen ve söylene gelen bu türkü, yörenin yetiştirdiği ünlü sanatçı Nida Tüfekçi tarafından, THM Repertuarına kazandırılarak tüm yurtta bilinen ve sevilen bir türkü halini alır.”
Bununla da yetinmemiş Aysel Hanım, türkünün bilinmeyen, notaya alınmayan sözleri olduğunu da aktarmış:
“Hastane direği çamdır dayanmaz
Arkadaşım gaflet bastı uyanmaz
Bu büyük acıya ciğer dayanmaz
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu”
Hastane önündeki incire ilenerek dinledik bu türküyü yıllarca. Her dinleyişimizde yaktı yüreğimizi kül etti. Şimdi bir de Cafer NAZLIBAŞ’ın yürek yakan kabak kemane taksimi eşliğinde dinlemeli bu türküyü. Dinlemeli, dinlerken dua etmeli…
https://www.youtube.com/watch?v=VcZjdixHoH0&feature=youtu.be