HERKESİN BİLMEDİĞİ KALİTELİ YAYINEVLERİ

Türkiye’de son yıllarda pek çok yayınevinin açıldığını görmekteyiz. Teknik kolaylıklar, ucuz maliyet ve açıkçası yayın anlamında yaşanan büyük serbestlik bu yolda pek çok yayınevinin açılmasına sebep olmaktadır. Fakat her yayınevinin yazı çalışmaları ve politikaları ile biz okurlara iyi bir kapı araladığını söyleyemeyeceğiz. Özellikle yayınevlerinin çeviri eserlerde bazı “ucuz etin yahnisi” çalışmalarının çoğunlukta olduğu bir mecra oldu. Diğer yandan herkesin bilmediği gerçekten kaliteli eserler basan kaliteli yayınevlerinin de olduğunu söyleyebiliriz. Bir yayınevini kaliteli yapan unsurlar nelerdir? Öncelikle bunun cevabını verelim:

  • Yayın politikası açık ve anlaşılır olmalıdır. İlgilendiği konular da standardı olmalıdır.
  • Çeviri eser çalışmaları varsa çok iyi çevirilere imza atmalıdır.
  • Eserlerini yayınladığı yazar ve şairlerin belli bir kalite ve standardı olmalıdır. Bunun için de yayınevi sahibi, editör ve diğer çalışanlarının çalışma altyapısında edebî bir duyarlılık göz ardı edilmemelidir.
  • Yayınlarını sadece maddi kazanç değil edebî kaygı güderek de yayımlamalıdır.
  • Baskı kalitesi konusunda bir standardı olmalıdır.
  • İyi bir dağıtımcı ağına sahip olmalıdır.
  • Yayıncılığın bir kültür ve sanat inşası olduğu gibi bir nesil inşası da olduğunun bilincinde olmalıdır.
  • Kanaatimce yayınevi kendisine bir uzmanlık alanı doğrultusunda çalışmalarına yönelmelidir. Diğer türlere de bu bağlamda tedricen giriş yapmalıdır. Örneğin, felsefe konusunda eserler vermek üzere kurulan bir yayınevi ilerleyen zamanda dikkatleri çektiği vakit diğer alanlara yöneldiğinde sağlam bir altyapıyı ilk başladığı günden bu yana elde etmiş olmalıdır.

Şimdilik aklıma gelen bu maddelerdir. Elbette herkesin bir kalite standardı, bir seçkisi olacaktır. Herkesin bilmediği kaliteli yayınevlerine bakacak olursak eğer şu yayınevlerini sayabiliriz:

Heyamola Yayınevi: Yayınevini şehir kitap dizileri ile tanıdım. İlk olarak Güzide Ertürk’ün Rüzgârgülü Çamlıca kitabını okudum. İstanbul’u çok güzel anlatan bir dizi olmuş. Pek çok değerli yazarın elinden çıkma eserler var.

Papersense Yayınları: İhsan Fazlıoğlu ile tanıdığımız bu yayınevi Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri gibi harika bir eseri de günümüz okuruna kazandırmıştır.

Bilgesu Yayıncılık: Felsefe Profesörü Cemal Güzel tarafından kurulan ve ismini Bilge Karasu’dan aldığı düşünülen bu yayınevi daha çok felsefe alanında eserler basmaktadır. Ayakları yere sağlam basan bir yayınevidir.

İlke Yayıncılık: Recep Şentürk’ün Malcolm X biyografisi ile tanıdığım bu yayınevinde İslam’a ve öncülerimize dair çok güzel eserler yer almaktadır. Biyografi çalışmalarına özellikle bayılıyorum.

Maya Kitap: Natsume Soseki’yi bu yayınevinden okudum. Mitolojiye dair güzel çalışmaları bulunmaktadır. Diğer türlerdeki çalışmaları çok iyi durmuyor.

Tuti Kitap: Sinan Canan ile tanımakta olduğumuz bu yayınevinden Sadettin Ökten hocanın eserleri de çıkmıştır. Güzel kitaplar basmaktadırlar.

Okur Kitaplığı: Öykü ve roman için vazgeçilmez bir diyar. Akif Hasan Kaya, Ali Emre, Ali Haydar Haksal, Arif Ay, Aykut Ertuğrul, Ayşegül Genç, Cemal Şakar, ve Güray Süngü Okur Kitaplığı’ndan kitaplar çıkarmış dikkatimi çeken yazarlardır.

Helikopter Yayınları: Klasiklerin çevirisi konusunda harika bir yayınevidir. Özellikle kitaplara ömrünü vermiş bir büyüğüm tavsiye etmiştir. Gerçekten öyle bir yayınevidir.

Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları: Roger Garaudy ve Osman Yüksel Serdengeçti kitaplarıyla tanıdığım yayınevini kesinlikle tavsiye ediyorum.

Vadi Yayınları: Gökhan Özcan, Hakan Albayrak, Neşe Kutlutaş, Cahit Koytak, İsmail Kılıçarslan ve Erol Göka gibi beğenerek okuduğum yazarların eserlerini basan bir yayınevidir. Ankara’da kurulmuş ve 2014 yılında İstanbul’a taşınmıştır. Bu süreden sonra güzel eserlerin yayıncısı olmuşlardır.

VakVak Yayınları: Mevlana İdris ve H. Salih Zengin’in çocuk kitaplarını bastığı harika bir yayınevidir. Çizimler ise Dağıtsan Çetinkaya’ya aittir.

Kolektif Kitap: Harari’nin Sapiens kitabı ile öğrendiğimiz bu yayınevinde pek çok kaliteli felsefe çevirileri bulunmaktadır. Frederic Gros’un Yürümenin Felsefesi’ni bu yayınevinden okudum.

Aşina Kitap: Yıllardır takip etmekte olduğum Genç Dergi’den tanıdığım Süleyman Ragıp Yazıcılar, Taha Kılınç ve Mehmet Lütfi Arslan’ın kitaplarının da çıktığı yayınevidir.

Kubbealtı Neşriyat: Tam bir kültür merkezi. Samiha Ayverdi Hanımefendi ile tanımış olduğum neşriyatın Ahmet Yüksel Özemre ve Nihad Sami Banarlı gibi değerli şahsiyetlerin de kitaplarını basıyor olması da ayrıca calib-i dikkat bir hadisedir. El üstünde tutulması gereken bir kültür ocağıdır.

Yazarlarımızdan Ahmet Yetik, buradaki yayınevlerine ek olarak şu yayınevlerini önerdi: Özellikle Balkan Edebiyatından çevirileri ile Kutu Yayınları, çeviri kitaplarını beğendiğim Yordam Edebiyat, güzel öykü kitapları basan Alakarga, felsefeye ilgi duyanlar için Heretik, tarih alanında özellikle Türk tarihi alanında Selenge.

*

2021 Okuma Hedefleri

Miladi takvimin yeni bir yılı ile buluştuk. Bu yıl elbette planlar yapıldı. Fakat genelde bu planlananlara çok uyulmuyor. Esnek olmak gerekir kitap okurken. Yani illa olacak, olmazsa hiçbir şey olmaz denilecek bir psikoloji de olmak okuru ve okumayı yorar. Hasbelkader bir sayı belirlemek iyi olabilir ama çok da üzerine düşmemek gerekiyor. Okurken kendinizi salın arkadaşlar. Bir okuma stiliniz/yönteminiz olsun. Bilmediğiniz sözcüklere muhakkak bakın. Araştırıcı bir yapıda olun. Aynı anda birden fazla kitap okuyabiliyorsanız okuyun. Asla ve asla hızlı okuma teknikleri denen o adi yalana kanmayın. Hızlı okumak zamandan tasarruf değil bilakis hem zaman kaybı hem de estetik/edebî zevk kaybıdır.

Kendi okuma yöntemimden bahsedeyim biraz da… Bendeniz roman/öykü/şiir gibi türleri yolculukta okuyorum genelde. Deneme/inceleme gibi derinlemesine içine girmem gereken türleri de elimde kalem masa başında büyük bir ciddiyetle okuyorum. Bu yüzden en çok roman/öykü/şiir türlerini okumuş oluyorum. Deneme/inceleme ise diğerlerine göre ağır ama güzel gidiyor. Bir kitabı birden fazla okumayı seviyorum. Senede en az bir siyer kitabı bitirmeye gayret ediyorum. Yazar külliyatlarını bitirmek gibi bir gayeyi de içimde taşıyorum.

Yukarıda yazdıklarımı birleştirdiğimizde 2021 okuma serüvenim ortaya çıkıyor. Şu kitabı okuyacağım demiyorum. Nasip diyorum. Zira Latince bir atasözü şöyle der: “Kitapların kaderi vardır.” Sayılar, kitap isimleri, ruh hâlim, düşünce ve zevklerim her an yeni bir kitaba uzanma isteğinde olabilir. O yüzden bu sene 120 kitap okumak istiyorum dedim ve bu kadar. Olursa olur, olmadı dünyanın sonu değil ya!

*

Beğendiğim Kitap İsimleri

Üç kitap ismi söyleyeyim hemen. İlki Tanpınar’ın muhteşem eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Kurgu olan şey bu kadar mı gerçek olur. Hayri İrdal aramızda dolaşıyor sanki. Muvakkithaneler hâlâ ayakta oysa.

Diğer kitap ise Faulkner’ın Ses ve Öfke’si. Dört kardeşin adıyla dört başlık altında anlatılan kitapta engelli olan kardeşleri Benjamin Chompson’un yaşadıklarını ses ve öfke çemberinde dile getirebilmesi bağlamında güzel bir bağlantı kurulmuştur.

Çok güzel kitap isimleri var ama üçte tutmak iyi olur bence. Yoksa yazılacak/konuşulacak çok kitap ismi var. Son olarak Ahmet Uluçay’ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak kitabı/filmi var. İnsanı alıp hayallere daldıran bir isim. Öykü/olay ile de bağdaşan bir isim. Film makinesi yapmaya çalışan iki köy çocuğunun bu hikâyesinde uzaklara gidiyorsunuz gemilere binip.

*

Kitap okumayı sevmeyen çocuklara kitap okumak nasıl sevdirilebilir?

Kitap okumak… Bir çocuğa kitap okutabilmek… Bir çocuğa kitabı sevdirebilmek… Bir çocuğa hayatı sevdirebilmek ve bir çocuğa hayata bakışında yolları göstermeye gayret etmek… Kendi yolunu bulmasında yardımcı olmak…

Kitap; hayat yolunda bir insana, bir çocuğa yardımcı bir kaynaktır. Bir çocuğa kitabı nasıl sevdirebiliriz, hele ki kitap sevmeyen bir çocuğa? İlkokul yıllarımda kitap okutulmayan birisi olarak ailelerin çocuklara kitap okuma noktasında ilgilerini artırmak ve dengede bir kitap okuma aşılanması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de ilk iş olarak aileler düzenli kitap okumalıdır. Eve gelip yemek, pijama ve televizyon üçgeninden çıkan bir baba profili çizmek gerektiğini düşünüyorum. Her şeyden evvel şunu da belirtmek gerekir ki eğer derdimiz kitap okutmaksa her çocuğun bir mizacı vardır. Bu mizaca uygun hareket etmek gerekir. Bu çocuğunuzun her istediğini yapın anlamına gelmiyor. Hatayı kınamak, doğru olanı da alkışlamak gibi yol ile bu iş gerçekleştirilmelidir.

Tekrardan hatırlatmakta fayda var kitap yardımcı bir kaynaktır. Yığınla kitap alıp çocuğun bu kitapları hap gibi yutmasını beklemeyin. Bir de eğitim içerisinde kalıplaşmış ödevler, projeler, akran yarışları ile bunalan çocuklara bir de kitapları dayatırsanız çocuk ömrü boyunca o kitaplardan sıkılır, öcü gibi gelir. Bugün kaç insan düzenli olarak kitap okuyor, boş vakti değerlendirme aracı olarak görülen bir yardımcı kaynağı hayatımızın önemli bir kısmına kaç insan yerleştiriyordur acaba?

Kitap, günümüz çocuk ve gençlerinde zor bir faaliyet olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü günümüzde ses ve görüntü ile şekillenen bir hayata tanıklık ediyoruz. Podcastler ile bilgileniyor, YouTube videoları ile deney yapıyor, sesli kitaplar yoluyla kitaplar okuyoruz. Sanal müzeler geziyoruz. Bu harika bir dünyaya tanıklık ediyor gibi gelse de bizlerin giderek sanallaşma ruhunu içimize geçirmemize ve bir masa etrafında şekillenen ikinci bir hayatı yaşamaya itiyoruz ruhumuzu. Kitap bir limandır ama asıl liman duygularımızı ve hayatı kavrayabilmektir. Doğru soruyu soran bireyin iyi bir çocukluktan geçtiğini düşünüyor ve her şeyden önce o soruları bellemek gerektiğine inanıyorum. Peki ya o sorular neler? Ben kimim, neden bu dünyaya geldim, ne olacağım? İşte kitap okumak bunlara yardım edecektir, deney ve gözlem ise perdeleri aralayacaktır. Atalarımız buna hakikat derdi. Hakikatli olana ise arif derlerdi. Okuma yazma bilmeden arif olan nice insan geldi geçti bu dünyadan.

Konuyu biraz dağıttım, zira kitabı merkeze yerleştiren bir sorudan daha ötesine geçmemiz gerektiğine inanıyorum. Ariflik yolunda ilerlemek, kitap yüklü merkep olmaktan çok daha iyidir. Ariflik yolunda ilerleyebilir miyiz? Kitabı hakikat yolunun yolculuğunda yardımcı bir kaynak olduğunu düşünüyor ve kitap okumanın bir zorunluluk değil bir istek ve arzu ile perçinlenebileceğini görüyorum.

*

Yazarların Yağmalanması

Bu da ne demek? Şöyle ki, her bir yazarın eseri kendisinin vefatı ile birlikte yetmiş sene sonra halkın malı olarak her bir yayınevi basma hakkına kavuşuyor. Yayıncılık faaliyetinin hat safhaya geldiği bu günlerde de telif hakları dolan yazarların vasileri aradan çekilmesi suretiyle kitaplarının çeşit çeşit kapaklar ve iyi-kötü çevirilerle basıldığına şahit oluyoruz.

Yazarların yağmalanması konusunda yerli yazarların yağmalanmadığı bilakis pahalı olduğu için alınamayan ve kütüphanelerimize konulamayan kitaplar için bir fırsat ve hatta iyi bir iş olarak görüyorum. Yeter ki, baskısını yapıp ucuza satan yayınevi kitabı kargacık burgacık çıkarmasın. Baskı kalitesi belli bir seviyede olsun.

Yabancı yazarların eserlerinin Türkçeye çevrilmesi konusunda ise aynısını diyemeyeceğim. Zira bazı yayınevlerinin merdiven altı baskıları insanın edebiyata olan ilgisini yerle yeksan edebilmektedir. Bu konuda pek çok merdiven altı yayınevi olması da işi daha da kötü hâle getiriyor. İyi çevirileri alacak kadar paraları olmayan okurlar, hâliyle ucuz kitaba sarılacaktır. Bunun için yayınevlerinin biraz insaflı olması gerektiğini düşünüyorum. On lira değil de beş lira kazansa… Çok mu şey istiyoruz? Oysa hani vergiler sıfırlanmıştı. Bu sefer de yayınevlerinin vergileri tepemize çöküyor maalesef. Hep bu çok para kazanma isteği, sanatı da sporu da dünyayı da kirletiyor maalesef. Umarım bir gün düzelir. Kim bilir belki bir gün Deruhte Kitap yaraya merhem olur. Allah ayağı kayanlardan eylemesin.

Bu hafta herkesin bilmediği kaliteli yayınevlerinden, 2021 kitap okuma hedeflerinden, kitap okumayı sevmeyen çocuklara kitabı nasıl sevdirebileceğimizden ve yazarların yağmalanmasından bahsettik. Bir sonraki hafta görüşmek dileğiyle.

Selamlarımızla…

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir