HÜZÜNDEN HÜSN’E YOLCULUK

Yalnız hüznü vardır kalbi olanın, hüzün öylece orta yerdedir” diyor İlhami Çiçek. Hüzünlü insanların ruhlarının sokaklarında gezerken yalınayak yürümemeye özen gösteririm, zira hiç beklemediğim bir anda ayaklarıma kırılmış hikâyeler batabilir. Böylesi ince ruhlara sahip insanların hüzünlerinin, kırılmış kalplerinin onları güzelleştirdiğini, hayata dair daha çok şey hissetmelerini sağladığını, onları kıran ve incitenlere nefret kusmak bir yana onlara müteşekkir olduklarını söylediklerinde Hz. İsa benzeri bir duruşa sahip olduklarını görürüm. Bir rivayete göre Hz İsa giderken düşmanları ona hakaret eder, kötü söz söyler. Havarileri bunun nedenini sorar ” Onlar sana kötülük yapıyorlar, sense onlara iyi şeyler söylüyorsun, bu işi aklımız almadı derler. Hz İsa şöyle cevap verir: “Bir insan çantasında ne varsa onu verir. Bende sadece bu var.”

“İyiliğe karşı iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı” diyen ulu atalarımızın yüce irfanı bir yana geçmişte yaşanan acılara, çilelere kısacası tüm yaşanmışlıklara ve bunlarla sebep olanlara “farklı açılardan bakabilme” meziyeti yani kırılabiliyor ve hüzünlenebiliyorsa bir kalbim var, kalbim varsa yaşıyorum, yaşıyorsam ümidim var diyebilme cesaretinin; depresyon düzeyinin doğrusal biçimde yukarılara çıkarak zirvelere tırmandığı toplumumuza ve kinin, nefretin aile- akrabalık bağlarını kemirmesiyle ailesinden, topraklarından kopan bireylerin hayatlarında açılan amansız boşluklara bakıldığında büyük bir önem taşıdığı çok açık.

Yaşanmışlıklara farklı açılardan bakabilmenin somut halini bir Japon âdetinde görürüz. Japonlar kırılan eşyalarını tamir ederken kopan veya kırılan parçanın yerini altınla doldururlarmış. İnanışa göre bir insan veya eşya hasara uğramışsa, acı çekmişse o bundan sonra bir hatıraya sahiptir, ders almıştır ve artık olduğundan çok daha güzel ve değerlidir. Yine geçmiş yıllarda sosyal medyada sarsıcı bir etki uyandıran, bahçesine düşen bombaların kaplarında çiçekler yetiştiren Filistinli Ana’nın bu girişimi de hüzünlerden yeşerebilmenin gerçeğe aksolunmuş bir tablosudur adeta.

Seni tanıdığım güne diye başlayan ve sonu hüsranla biten cümleler kura kura gönül bahçesindeki çiçekleri günden güne solduran kalbi kırık insanımız Lao Tzu’ nun ” Tanrı size istediğiniz insanları değil ihtiyaç duyduğunuz insanları gönderir öyle ki bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek, size acı verecek, sizi terk edecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır ” sözlerine kulak verebilse yaşanmışlıklara hep aynı gözlerle bakmayacak, bambaşka ufuklara yelken açabilecek, kemale erişebilme adına büyük bir adım atabilecektir.

Hüzünleri, hatıraları, yaşanmışlıkları, yaşanmamışlıkları kucaklayabilen “değişmeyen tek şey değişimdir.” ilkesinden de destek alarak değişebilen, değiştikçe güzelleşenlerden olabilme ümidiyle. Sözlerimi Ülkü Tamer ‘ in şu mısraıyla sonlandırmak istiyorum:

“Bilmem nişancılığı, tabanca kullanmadım;

Ama karşıma alıp seni horoz düşürmek de,

Seni vuramamak da yüreğimi pekiştirir benim. Ölürsem

güzel bir ölü olurum,

Saçlarıma yuva kurar bir anda kirpiler,

Kar, örtemeye kalkışır gökkuşağını,

Ve onurlu, yoksul böceklerin gazetecisi

Ben gülümserken resmimi çeker.”

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir