HÜZÜNLERDEN
Üzerindeki bulutların hüznünü insanlara dağıtmış, eteğinde herkese kucak açmış, duruşu heybetli, gönlünde alev alev yangınlar görmüş, başı dik duran Hasan Dağı’nın gönlüme sattığı hüzünlerden demliyorum satırlarımı. Yalnız geçen günlerimi tesbih taneleri gibi sık ve ışıklarını yapay şehir aydınlatmalarından gizleyen yıldızlara anlatıyorum. Bacalardan tüten duman kokusunu burnumdan değil, gönlümden biliyormuşçasına tanıyorum. Işıltılı şehir hayatından uzak, ıssız ve apansız, toprağın kıymetli olduğu kasaba hayatından süslüyorum mektubumu. Kelimelerimi kurmalı oyuncaklar gibi kurarken cümlelerim, ne gönlümün meramına ne de hüzünlerimin tarifine denk düşüyor. El pençe divan duran çiçeklerin, satırlarımı ve yazarken konuştuklarımı kımıldamadan dinlediklerini görüyorum. Geceleri koskoca dağın kaybolduğuna rastlıyorum. İnsanlara söyleyemediklerimi, Hasan Dağı’nı bile gizleyen gecelerin duyduğunu anlıyorum. Ancak içimde tuttuklarımı duyan bir gece siyaha bürünüp bir şey göstermez diyorum kendime. İçimde çıkan kargaşaların dışıma vuran sakinliğiyle hüzünler biriktiriyorum. İnsan, hayatta en çok ne biriktirir sorularını soruyorum. Geçen okuduğum, cümlenin ötesine geçemiyorum.
“Dünya hayatında sevinçlerin içinde saklı hüzünler vardır.”
Anlıyorum ki, dünyanın sevinçleri insanlara arzularını verirken, gönüllerine hüzünden başkasını vermiyor. Hep düşünürdüm. Sevinçli anlarımızda gülmek yerine neden ağlıyoruz. Rahmetli Cem Karaca’nın dediği gibi, doğuma da ölüme de çiçekler yolluyoruz. İki zıt duyguyu nasıl da bir yaşıyoruz. İnsanın yolları nasıl bu denli dolambaçlı. Fikirleri, rüzgâra yenilen ağaçlar gibi nasıl sağa sola dağınık. Her insan fikirlerinin gölgesindeki rolde savruk. Şunu söyleyebilirim ki, insan yaşamı boyunca ceplerine bir şeyler dolduruyor. Baktıklarından, gördüklerinden heybesine azık hazırlıyor. Garip ne hazırladı. Söyleyeyim. Bir omzumda hüzünleri, bir omzumda pişmanlıkları topladım. Pişmanlıklarıma bir tövbe nasip olur, kabul olur umuduyla yandım durdum. Hüzünlerimi ise bu da geçer ya Hû nidalarıyla sükutumda avuttum. Her şeyi avuttum şu cihanda. Duygularımı, dostlarımı, erkanımı. Konu kendim olunca fikirlerimin gölgesinin gönlüme geçmeyen hükümleriyle yeryüzü gölgelerine sığındım. Bulut gölgelerine sığındım. Sığındığım, hep kendimden uzak diyarlar oldu. Çareler, muhatabı kendimiz olunca terkediyor. İnsanoğlunun herkese çaldığı merhem, bir kendi gönlüne fayda etmiyor.
Sevinçler hüzünlerin içinde sen gönlümde saklı
Gözlerinin gölgesinde neyleyim aklı.
Bir dağ bir ben yanarım yokluğunda
Gonca, gül neye yarar solduğunda
Şehir susar ışıklar dert yanar sessiz
Aldığım her nefes yakar sensiz
Sevda rüzgârı eser de kavrulurum
Bir kül bir ben savrulurum.
Sevgilerimle, Semih ÇAR.
Maşallah!… Tebrikler!…