İYİLİKTE YARIŞALIM AMA NASIL?
“Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar; işte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.”
Mü’minûn Sûresi 60-61. Ayet
Bu muhteşem ayet mealinden sonra ne söylenebilir ki? Açtığım dosyayı kapatsam mı? Ama demesem de rahat edemeyeceğim. Birazdan okuyacaklarınızdan rahatsız olabilirsiniz, inanın ben de yazarken oldukça rahatsız oldum. Keşke bunları yazmak zorunda kalmasaydım.
Sosyal medya marifetiyle hayatlarımızın iyice magazinsel hâle geldiği bir zaman dilimindeyiz. Orada geziyoruz, yiyoruz, içiyoruz, eğleniyoruz, evleniyoruz, doğuruyoruz, hastalanıyoruz, ölüyoruz. Hatta diyorlar ya; insanlar artık sadece sosyal medyada paylaşım yapmak için yaşıyor. Ne yazık ki bunun kısmen doğru olduğu her gün yüzümüze çarpılıyor.
Ee, bu sosyal medya denen illetin hiç mi iyi bir yanı yok? Elbette var. Bu sorunun cevabını almak için sevgili Portakal Sulu Ördek’in sosyal medya hesaplarına bakabilirsiniz. Ördek, binlerce iyilik meleğinden sadece bir tanesi. Kendisini tanımış olmak büyük bir nimet. Ve itiraf etmeliyim ki bazen onun gibi bir hayatım olmadığı için kendime kızıyorum. Keşke irademi onun gibi kontrol altına alabilsem.
Neyse, reklamlar buraya kadardı. Konumuza dönelim.
Sosyal medyanın etkisiyle kötülükler haddinden fazla ayyuka çıktı. Önceden kendi içinde bir devinimi vardı belki de. Ama şimdi yayılıyor yayılıyor yayılıyor.
Buna rağmen bereket çünkü birçok kişi de güzellik için yarışıyor. Deruhte Dergi olarak kurduğumuz İyilik Köşesi‘nde de derlemeye çalıştığımız gibi birçok güzel haber de medyadaki yerini alıyor. Bu harika!
Daha evvel keşke “Sosyal Medya İyilik Ödülleri” gibi bir oluşum olsa da iyiliğin yaygınlaşması için insanları teşvik etse diyordum. Yine aynı fikirdeyim fakat bir farkla.
İşte geldik zurnanın… Yok, zurna ne alaka?
İşte şimdi rahatsızlık verecek ifadelerin yer alacağı kısma geldik. Zırt!
Dedi illa! Ah zurna!
Sosyal medyanın olayları görünür kılması, insanların gördüğü olaylardan etkileniyor olması olayları çok farklı boyutlara taşıdı. Nasıl yani?
Sosyal yardımlaşma alanında çok kısa süreli de olsa profesyonel iş tecrübesi olan birisi olarak kendimce bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. İzninizle.
Normal bir vakitte, muhatabı kendisinden talep etse dahi bu talebi çıkarı olmadan karşılamayacak birçok insan/kurum, muhatabının kendisine sosyal medya aracılığıyla gelmesi hâlinde şirinlikler içinde bu talebi yerine getiriyor.
Sanırım çok karışık ifade ettim. Ben de anlamadım doğrusu, örneklendirmek gerek. Bakın tekrar diyorum, örnek. Yani vereceğim örnekteki kişilerle ilgili niyet okuma falan yoktur ki malum kardeşimizin evvelini ahirini de bilmiyorum. Sadece sosyal medyada önüme düşen haberlerde gördüm. Amma uzattım.
Deruhte Dergi’nin de, Ocak ayında İyilik Köşesi I’de[1] yer verdiği Hasan’ı hatırlarsınız. Sonu mutlulukla bitmişti, vesile olanlara bin şükran.
Peki, şimdi şöyle düşünelim: Hasan kardeşimizi sokakta görenler veya iş istediği birçok kişi, onun içinde bulunduğu durum için ona -affedersiniz- tiksinerek bakarken, sosyal medyadaki birkaç dakika kendini ifade ettiği video yayılınca, aynı kişiler ona merhamet duygusuyla bakmaya başladı. Yine varsayım üzere, Hasan kardeşimiz video evvelinde bir yardım kuruluşuna gittiğinde kapılar yüksek ihtimalle yüzüne kapanacaktı -belki de kapandı-. Genç ve sağlıklı bir delikanlı. Neden çalışıp ekmek kazanamaz ki? Değil mi?
Fakat yine bu yüzüne kapanan kapıların sahipleri, videonun sosyal medyada viral olmasıyla Hasan’a destek olmak için sıraya girdiler. Nitekim olması gereken yapılınca açıklamalar peş peşe geldi. Yanlış anlaşılmamak adına yine tekraren belirtmek isterim ki bu sadece bir örnektir. Taze bir olay olması sebebiyle bu şekilde bir varsayımda bulunmak istedim.
Fakat içinde bulunduğumuz şu zamanlarda bu varsayım maalesef ki gerçekle iç içe. Her şeyde olduğu gibi iyiliği de popülariteye kurban ediyoruz.
Peki, bunu ne için yapıyoruz? Reklam için mi? Akla ilk gelen de bu zaten. “Bak ne kadar da iyiliksever!” Bu iltifatı duymasak da olmaz mı? İlla kendimizi iyi olduğumuza inandırmak zorunda mıyız? Bu gayeyle yapılan iyilik yarışında kusur yok mudur? Elbette vardır. Sonuç olarak bir kişinin hayatını değiştirmek muazzam bir şey fakat bunu samimiyetle yapmak da gerekiyor aynı zamanda. Samimiyetle yoğrulan her şey harika olur çünkü. Yoksa vitrine hoş iyilikseverlik fotoğraflarını sıralayanların, kameralar çekildiğinde verdiği ekmeği geri almadığından nasıl emin olabiliriz?
Lafı uzatmadan yukarıdaki sorunun yanıtını verelim ve susalım öyleyse; iyilikte yarışalım ama samimiyetle. Samimiyetle!