KİTAPLARDI

Saman sarısı sayfalardan duvarları olan bir kaleydi benimki, gönlümün hududuna burçlar dikmiştim eskimez kitaplardan. Gönül ülkemi kitaplarla kurar, kitaplarla yıkardım.

Hatta bir tek cümleyle düşerdi kalelerimde bayrağım.

Kendimi kitapların dünyasına bırakırdım. Saatlerce sahaflarda, kırtasiyelerde sayfalar çevirip yeni dostlar edinirdim. Bazen tek bir dost için saatlerce aranırdım. Kitabın kapağına gözlerimi dikerek başlardım tanışmaya. Evvela elimle selam verir sonra onun konuşmasını beklerdim. Cümleler söylesin bana, söylesin de etkilesin ve devşirsin aklımı efsunlu harfler ülkesine. Eğer anlaşırsak onu kütüphaneme yani gönül ülkeme davet ederdim.

İki eski dost gibi arkada bırakıp bu dünyanın dağdağasını, gönül ülkeme sığınırdık.

Ve esasen ben büyük bir aldanışla gönül ülkemin sınırlarını böyle büyüttüğüme inanırdım. Güya yeni şehirler katardım ona bu şekilde… Lakin anladım ki esasen kitap değilmiş genişleten topraklarımı, öteye taşıyan ufuk çizgimi; kitapta anlatılan olay, geçen kişiler ve bizzat yazarın kendisiymiş. Çünkü okurken ben, hem başkahraman hem satır arasında geçen bilmem kaçıncı şahıs hem de yazardım. Ben yaşardım tüm o zorlukları, ben ağlardım o elim olay karşısında, ben gülerdim iki virgül arasında ve ben bulurdum tüm arayışlarımın cevabını iki kapak arasında.

Yani doğru okuyabilince yaşamaktı gerçek olan ve hayattı en manidar kitap demekten kendimi alamayacağım. Peki, ben ya da bizler hayatımızı okuyabiliyor muyuz? Yoksa başka kitaplara, bize ait olmayan bizimle taalluk etmeyen sayfalara takılıp kendimize ait bir tek satır okumadan kapatıyor muyuz kapağını kitaplarımızın?

Noktalarla, virgüllerle pek haşır neşir değiliz. Nerede başlayacak bizim kitabımız, bir giriş paragrafı ne zaman yazacağız?

Sürüp gidecek mi bize ait olmayan satırlara merakımız?

Boşalttım tüm rafları, bu düşüncelerle boğuşurken zihnim. Tozlu kitapları indirdim bir bir.

Hayatımı okumaya başladım. Gün içinde başıma gelen iyi veya kötü olaylar, geç kalışlarım, erken varışlarım, sokakta gördüğüm kedi, gözlerinin içiyle gülümseyen çocuk; hepsi kitabımda birer satırdı. Başladım böylece kendi kitaplarımı yazmaya, yaşamaya. Sayfalar doldukça başka bir kitaba başlıyordum. Ve fark ettim ki her kitaptaki ben bir başkasıydı. Değiştikçe sayfalar ben de değişiyordum. Bazen bir noktaya kadar kararlı bir devrimci diğer nokta gelene kadar köşesine çekilmiş bir emekli oluveriyordum.

Ve okuyabildikçe hayatı işte o zaman genişliyordu gönül ülkemin sınırları.

Aldırış etmiyordum başıma gelen kötü olaylara, biliyordum kitabın bir sonu olacak ve dağılacak kederli mürekkep sayfalar sonra.

Kitaplar biter; sayfalar tükenir elbet. Bize düşen; okumaya, okunmaya, yaşamaya, yeniden ve yeniden yazılmaya değer satırlar düşmektir hayat kitaplarımıza. Dolu dolu kitaplar bırakmaktır bizden sonraki okurlara. Yollarını aydınlatacak, umutsuz göklerindeki kara bulutları dağıtacak kitaplar yerleştirmeli raflara. Sabırla okuyabilirsek eğer ~SON~ yazan sayfanın üst satırlarındaki mutluluğa erebiliriz.

Kitabınızın sonuna “Okuyucu Notları” bölümünü eklemek ise sizin tercihiniz.

İyi okumalar dilerim.

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

One thought on “KİTAPLARDI

  • 6 Aralık 2019 tarihinde, saat 13:35
    Permalink

    Kaleminize sağlık. Kaleminiz bir ömür boyu adaletten ve vicdandan ayrılmaksızın yazmaya devam eder inşallah. Size bu meşakkatli yolda başarılar diliyorum. Saygılar…

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir