KURUMAYA TERKEDİLMİŞ BÜTÜN BİTKİLERİN HAMİLERİNE REDDİYE
Evdeyim.
Ama yetmiş altı yıldır evimi bulamamış gibiyim
akşam ezanını duymamış gibi
Ben bir gezgin değilim.
Ama dünyanın bütün yıldızlarını görmüş gibiyim
yıldızlara dertlenmiş gibi
o yıldızlar ki, içimizde büyüttüklerimize benzerdi
bir kez bakabilseydik yukarı
Ben nasıl bir inançla çıkmış olmalıyım ki yola
ne geri dönebilirim ne teselli bulabilirim
yol, bunca meşakkati çıkarır da karşıma
ulaştırmaz mı beni bana?
Rüzgâr sözlerimi alır götürür de uzaklara
bu dağ ne diye geri getirir kucağıma?
Yok mudur sesimi alıp saklayan
satsam şiirlerimi, alacak var mıdır?
Bana çiçekler verin izahlarım karşılığında
ister dalından kopmuş ister yapma
Benim hiç yapma çiçeğim olmadı.
Ama ömrümce boş saksıları sulamış gibiyim
topraklı suya kanmış gibi
Benim yolumun güneşi ısıtmaz kimseyi
alnımı karartır da, karartmaz mı kalbimi?
Bahar gelmedi diye sitem edilir de
kışın ortasında yoldaş yitirilir mi?
Ben sıcağı hiç sevemedim.
Ama bunca zaman kuru toprağın çatlağında beklemiş gibiyim
yeşerememiş gibi
Yolumda ellerimizle beslediğimiz kuşların ölüsü kokar
bu hatıranın hikâyesine saçlarım ağarır da
burnum sızlamaz mı?
Yolumda bitkilerden dökülme dikenlerim var
görmesem, yürüsem… ayaklarım kanar mı?
‘Kanamak yaşamaktır’ demiş yazar
yaşamayacak olsa hiç böyle yazar mı?
Ben bir hamal değilim.
Ama incitmekten hayâ etmeyen bir yüreği kendi yüreğimde taşımış gibiyim
ülkesine götürememiş gibi
Şehirler görürüm yürürken
bu evler, ışıklarını bir yakarlar bir söndürürler de
benim yangınımı görmezler mi?
Yatsı olsa, varsam eşiklerine
bir bardak selam vermezler mi?
Çocuklar görürüm yürürken
üç desem kıyasıya yarışırlar da
beni oyunlarına almazlar mı?
Heybemden çıkarsam mektubumu
uçak yapsam da versem ellerine
bisikletlerini bana satmazlar mı?
Mektubum ki, uçak yapmak için yazılmadı
kayık yapsak belki… muhakkak batardı
şairin geri gelen mektubu sayfalarda ağrır durur da
benim hiç gitmeyen mektubum sayfalara sığmaz mı?
Köylüler görürüm yürürken
bozkır tepelerde yağmur duasını haykırırlar da
benim duama sessizce amin demezler mi?
Duam ki, hırpalanmış, yaralanmış
bir daha anmasam adını, yüreğim ağzıma gelmez mi?
Bu şehir, evler, çocuklar, köylüler…
Yani ki
benim candan insanımdan geriye kalanlar
onlar da kapılarını kapatmazlar mı?
Pervaneyi Şem’e yâr ederler de
gözyaşlarımla kandillerini söndürsem
korkmazlar mı?
Ben hiç sele kapılmadım.
Ama büyük bir akıntıda elime en yakışır dala tutunmuş gibiyim
en sıkı tuttuğum yerden bırakılmış gibi
Bırakılmak neye benzer
bilir mi rüyasından uyananlar?
Gemidekiler limana
kök toprağa
yolcu evine
fatura masaya bırakılır
ama ben hiç de böyle hissetmiyorum
söz gelimi
Musa Nil’e bırakılır
bir çocuk yetim bırakılır
o çocuğun en sevdiği masal yarım bırakılır
kanadı kırık kuş göğe bırakılır
verimli topraklar düşmana bırakılır
işte bu hâl böyle sancılıdır
Öte kentin ve beri kentin halkı
savaş ederler
biri bağları alır da gider
iki kardeş ödeşir
yaralar eşitlenir
mazlum zalime kısas eder
ve adalet yerine gelir de
yekpâre iki insan
birbirlerine hınç duyabilir mi?
Aynı kitaba eğilirdi de muhabbetleri
şimdi iki kelime söyleyebilirler mi?
Var mıdır bu mevsimin kazananı
kaybedeni?
Ben Endülüs’e hiç gitmedim.
Ama El-Hamra’nın önünde gösterişli yelpazeler satmış gibiyim
bir yalanı seyreylemiş gibi
Şimdi göğe baksam, gözlerimden daha mı bulutlu?
Gözlerim ki, biraz kapanacak olsalar
yaşlar boşalmaz mı?
Bu gökte senin sesin gürledi de
benim yağmurum yağmaz mı?
Yağmurum yağsa bir gün
vakti gelince durmaz mı?
Şimşeklerin kaşlarıma kadar çaktı
kavgalar küheylanla bahara koşmaz mı?
Manzaraya dönsem, güzel değil
içime dönsem, daha beter
çiğ meyvelerle ağrımış ruhuma
iki endazelik gölge yeter.
Ben halden anlamaz biri değilim.
Ama ömrümce bir körü bir sağıra anlatmış gibiyim
beyhude bir kavrayışı aramış gibi
Heybemin içine sol yanımdan azık bırakmışlar
siyah entarili bir kadın İnşirah’ı
annem, babamın nasihatini koymuş
bir dost, İran’lı şairden şiirler okumuş
söylenmemiş sözler, kırmızı renkli reçel
bağrıma akan veda
çöle bilet…
Yola çıkarken böyle değildi
içindekiler ikimize de yeterdi
yolun aldıkları, yolun verdikleri
nereye sürüklemiş bizi?
Yolun başında bekleyenler, yoldaşımı dönerken görürler
elinde dikenli bir bitki
yokuş aşağı bakarken
zavallı bitki ağır gelmiştir
çaresiz alnından terler akar
diri gövdesinde küflü bir hıyanetle
emanetime el sallar
Ben hiç zehirlenmedim.
Ama gözden düşmüş sözlerle ağulanmış gibiyim
kabararak kusmuş gibi
Yolum yorgundur benim
yolumun yorgunuyumdur
nefesim kesilse, titrese dizlerim
bir başka nevruza esemez miyim?
Ben bir simyacı değilim.
Ama taşı altına çevirmiş gibiyim
altınımı kaybetmiş gibi
gözü hep çakıl taşı görmüş bir altın, kendini değersiz hissetmez mi?
Şuralarda rastladığım insanlar
şuralarda ve oralarda
beni hiç ciddiye almadılar
herkes allame-i cihan imiş
bense hayatın pestenkerani yanlarının cahili
şimdi bulanık bir suya bakar gibi
hasta ciltlerine bakar mıyım?
Mor zambakları ve beyaz zambakları görür de
bataklığa batar mıyım?
Ayağımı bastığım yer kimsenin gülistanı değildir
kimsenin bostanı
ne Şark’tan haber alırım ne Garp’a tamah ederim
bilekleri incinmiş ve de sararmış ruhum
yine de yerini yadırgar mı?
Delişmen gönlüm geniştir de
Yaratıcının yeryüzü dar mı?
Çiçeklerimin ezildiği topraklardan
merhamet doğar mı?
Ayağım taşa değince canım yanar da
umutlarım pencerene çarpa çarpa kırılmaz mı?
Uykulu değilim.
Ama uykumda ölmüş gibiyim
yüzüstü gömülmüş gibi
keşke vaktinde sevseydim gülleri
ben gülleri sevemedim diye
güllerin bin yıllık mezarını
satmışlar şaire
Artık sus payı verseler ve kahramanlar dahi ölseler
nihayete ermez bu hikâye
canın sağ olsun derler de
inancın sağ olsun demezler mi?
Hava kapalı, yolum açık
gözleriyle uzak iklimlere raptolmuş
biraz küskün ve çokça gücenik kendim
ben sana varamazsam, sen yoluma çık
soğuduysa ellerin
bak, Lut Gölü’nün güneşi var
varsın yayılsın çillerin, nasılsa kirpiklerinde sonbahar
şeb-i yelda bile gün doğana kadar
Ben, ezberimdeki masalların prensesi değilim.
Ama yedi cüceleri görmüş gibiyim
utangaç cüceye ağlamış…
Bu hayatın sizi şiir yazmaya itelemiş olması güllerin güzelliğinden mi gözlerdeki buluttan mı? Yoksa mor zambaklar mı beyaz mı? Altınların parlaklığından mı? Yahut o gecenin uzunluğundan mı?
Gezgin değil fakat rehber olduğunuz kesin. Alışılmamış ve hiç alışılmayacak bu şiirde, başlıktan dizeye..herbir kelimeye uğrayıp onlardan gitmeyerek sonuna kadar eşlik ettiniz bana. Çok teşekkür ederim.
Böyle güzel okuduğunuz için ben teşekkür ederim, yorumunuz benim için çok kıymetli.
Uzun zamandır okuduğum en güzel şiirdi,tam ihtiyacım olduğu anda ruhuma dokundu,yalnızlığımı aldı,teşekkür ederim,dilerim ruhunuz hep böyle naif kalır.
“Ben hiç sele kapılmadım.
Ama büyük bir akıntıda elime en yakışır dala tutunmuş gibiyim
en sıkı tuttuğum yerden bırakılmış gibi”
Bu arkadaş bu işi biliyor, daim olsun. Can harunnisa 💎
Çok teşekkürler 💐
Ben bir simyacı değilim.
Ama taşı altına çevirmiş gibiyim
altınımı kaybetmiş gibi
gözü hep çakıl taşı görmüş bir altın, kendini değersiz hissetmez mi?
– Hangi dizeyi alıntılasam bilemedim. Sen hep yaz, bizim de hep kalbimiz ısınsın. Kalem tutan eline bin sağlık,💞
Çok teşekkürler Sena 🌸
Ben hiç şiir olmadım,
Ama şimdi şairin elinde hırpalanmış bir mısra gibiyim.
Bayıldım şiirinize,böyle içten bir seslenişi bizlere yaşattınız. Kaleminize kuvvet 🌷
“Ben halden anlamaz biri değilim.
Ama ömrümce bir körü bir sağıra anlatmış gibiyim
beyhude bir kavrayışı aramış gibi”
Sesime ses oldu haykırışınız nasıl zarif dizeler ve nasıl da içli …
Mutlaka şiir yazmalısınız ♡
Eğer ortasından köşesinden dokunabildiysem yüreğinize ne mutlu bana ❤️
Bir siirin ne kadaranda var olabilirsiniz ? Ben bu siirin okudugum her kelimesine barınmış gibiyim.Mukemmeldi…
Güzel yorumun için teşekkürler Gül 💐
Ben bir hamal değilim ama incitmekten haya etmeyen bir yüreği kendi yüreğimde taşımış gibiyim ülkesine götürememiş gibi bu satırlada benim kalbime dokundunuz Rabbim sancılarımızı ve doğumlarımızı artırsın dualarda buluşmak dileğiyle 🌼
şairin geri gelen mektubu sayfalarda ağrır durur da
benim hiç gitmeyen mektubum sayfalara sığmaz mı? Korkarım sevgili dost, mektuba kendimi üzerek başlayacağım.
Yüreğine sağlık, sözcüklerin selamı var.
Sevgili dost, sözcüklerinin selamını aldım. Üzerine afiyet, bereket, şiir…
O kadar güzel o kadar naif ki her canım sıkıldığında hatta sıkılmadığında burada buluyorum kendimi. Her satırında susup tekrar okuyorum içimden. İçimi ısıtıyor. Eline sağlık en çok da güzel yüreğine..🧡
Bu kadar süre sonra hala bu satırları okuyan birini bulmak çok güzel, teşekkürler
Şiirin kendine ait kurallarının olması ve bu kurallara uyularak yazılması, çok farklı hislere sürüklüyor insanı. Betimlemelerin bir-birinden farklı olmasına rağmen ahenk içinde oluşu, alışılmamış bağdaştırmalar ve bulunduğu durumu özetleyen, zihin dünyasına farklı kapılar aralayan sorular… fevkalade. Duygusal içeriği ağır basan şiirler pek içime sinmesede, duygusal yönü ağır basan bu şiiri hangi kefeye koyacağımı bilememem bile “şuurun şiire dönüştüğünün izahıdır.” Hölderlin şiir için “bütün uğraşların en masumudur.” der. bu sözü anımsadım şiiri okurken. Nacizane, şiirinizin bende vücut bulmuş halini size sunmaya çalıştım. Umarım yazmaya devam edersiniz.
Her Şiirinde yazinda o anı yasiyormus gibiyim. Yüreklerimize dokunuyorsun kelamın ile
Sevgiyle şiirle ve hep böyle içtenlikle kal güzel kalpli kız