EY YAĞMUR YAĞ!
Ey yağmur, yağ!
Sen yağ ki üzerimize,
Temizlensin yeryüzünden tüm kötülükler.
Yağ, murat gelsin güzel yüreklere
Güzel yarınlara değsin
Genç fidanlara boy versin,
Bulutlara veda edişin.
Uzaktır yolun, bilirim, yorulmuşsundur
Büyüsün fidanlar, boşa gitmesin zahmetin.
Yağ ey yağmur, yağ!
Bardaktan boşan da yağ,
Vicdanlarından boşanan insanların üzerine de yağ…
Belki anlar, geri dönerler insanlık mesleklerine.
Sen yağ, ferah et içimizi.
Yağ, bir şiir mısrası yükselsin
Hıçkırıklar içinde görülsün semada
Göğe seyre dursun beşer.
Yağ ki ferahlasın,
Yağ ki yansın
Yansın yağmur suların,
Bulutlar alevlensin.
Ve yüzümüze değsin kıvılcımların.
Rahmet.
Sahi sen rahmet peygamberini de gördün değil mi.
Yeryüzünde Muhammet
Yedi kat semada Ahmet…
Bir O vardı alemlere rahmet;
Bir de sen varsın, kurumuş toprağa rahmet.
Peki ya O ve sen!
Saçlarına damla damla dokundun mu?
Kıyafetlerini yıkadın mı?
Gül kokan tenine değdin mi hiç?
Sana başını kaldırıp baktı mı hiç?
Sen gördün Rahmet peygamberini.
Belki de ondan hak edersin en çok
‘Yağmur rahmettir’ benzetmesini.
Göremedik biz, göremeden sevdik.
Seni de severiz O’nu sevdiğimiz gibi.
Sen bari bırakma bizi yalnız, şu fani dünyada;
Dokunur saçlarımıza belki O’nun eli,
Sen düştükçe başımıza.
Nebiye oluruz belki sen yağdıkça ümmet.
Uykumuz derin, gönlümüz kara
Kesilmiş katran, düşmesin nara.
Yağ ki gönlümüzü serinlet,
Yoksa af düşer mi dile?
Gönlümüzü pak et,
Yoksa tövbe düşer mi gönle!
Sen yağ, yağı olsun bize gaflet
Gaflete mertlik ne uğrar?
Merte mert düşman gerek!
Yağmuru rahmet bilerek
Gafletin önünü kesmek gerek!
Söyler kullardan zerre olan bir Ahmet,
Kimine hoş gelir; kimine yeşillik, yosun
İşin içinde hakikat var, fazla söze ne hacet.
Uzun lafın kısası, bize nasip olsun
Sicim gibi merhamet, merhamet…