MERYEM’E

Meryem’e
Benden yaşça büyük bir taburenin üzerinde oturuyorum şimdi. Duvarın görünmeyen tarafındaki adam neyi üfleyedursun. Günahlarım yâdıma düşüyor istemsizce. Yakacak mum bulamıyorum. Küfrediyorum rengi solan karanlığa. Küçükken inanırdım ki, büyüdüğümde bir kandil gibi ışıldayacak gözlerim ve karanlığı delecek. İnandığım gibi olmadı, yanı başımdaki günahlarımla kaldıramıyorum gözlerimi yerden. Bilirim, çocukken böyle değildi duygular. Babam bana Cahit Zarifoğlu’nun Ağaç Okulu’nu okuttuğu zamanlar daha dürüsttüm belki. Belki de daha olgundum annem saçlarımı yolarak taradığında acısını belli etmezken yahut Kabil’i affetmesi için Allah’a dua ederken. Sokak lambasını güneş sanacak kadar küçüktü boyum ama vicdanım bedenime sığmaz sel olur uçardı. Şimdi büyüdüm Meryem. Gel gör ki merhametim ufacık kaldı. On parmağımda on kaybediş. Geri kalmışlığım girdikçe koluma ve iç isyanım yasladıkça başını omzuma…
Ah bu serzenişim! Ruhumda patlıyor ikiz kuleler ve göz bebeklerimde suikastlar. İçimde bir sızı. Batıyor. Battıkça deliyor yüreğimi. Yüreğim ağzıma geliyor, söz olup uçmak istiyor. Meryem, yüreğim benden kaçmak mı istiyor? Öyle görünüyor ki tövbem girse şimdi şu kapıdan, kendisine bakmaya yüzüm olmayacak.
Ben, vicdanım karşısında sadakatim kadar varım. Öyle bir varlık ki bendeki, buz dağı kadar görünmeyen, kendi aksisedasına sevinen, bedevilerin sonunu göremediği çölü yürüyen… Oysa ben günebakanlar gibi olmak isterdim; sarı ve sadece güne, güneşe bakmak. Evet, ellerimi gözlerime siper etmeksizin güneşe bakmak isterdim. Hayatın ikindisinde yaşamıyor olsaydım eğer.
Gülen yüzümde ağrımaya başlar ucu karanlığa uzanan sol yanım. Zaten sokak lambasına da dokunamaz benim başım. Zarifoğlu’nun yolu açık imiş. Zira benim ismimin baş harfleri ‘acz’ bile tutmuyor.
Sözlerim iki sayfa arasında yoruluyor. Kaybolduğum bu dehliz birikmişleri yazmama yetmiyor. Pişmanlığım, içime attıklarımın kefaretini ödemekle yükümlü. Nedir beni bu denli kurutan günahım bilmiyorum ama vakit buldukça özür diliyorum sonbahardan ve nankörlüğümle ezdiğim kuru yapraktan. Umarım ki bütün bunlar aramızda değil ardımızda kalacak, bu yol elbet bir gün bana varacak, saatler durdu duracak.
Ben henüz bitmedim ama yazı bitiyor Meryem. Perdeni arala ve itina ile izle dünyayı; bir gün sen de bağıra bağıra susmak isteyebilirsin.

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

3 thoughts on “MERYEM’E

  • 27 Ekim 2018 tarihinde, saat 16:27
    Permalink

    Harika yazmışsınız elinize sağlık.

    Yanıtla
    • 16 Temmuz 2019 tarihinde, saat 00:07
      Permalink

      Ruhumdaki sessiz çığlıkların bir aksisedası yazdıklarınız.

      Yanıtla
  • 24 Ocak 2020 tarihinde, saat 09:02
    Permalink

    Sokak lambasını güneş sanacak kadar küçüktü boyum ama vicdanım bedenime sığmaz sel olur uçardı. Şimdi büyüdüm Meryem.
    En çok ise bu cümleye kalbimi bıraktım sanırım 👍🏻

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir