RAMAZAN’IN NASİBİ
Sol kolunu kaldırdı, bileğinde takılı kol saatine baktı, saat sekize yaklaşıyordu. “Şükür bugün de iftar nasip olacak inşallah, bir orucum daha olmak üzere. Rabb’im kabul etsin” diye geçirdi içinden. Sonra adımlarını sıklaştırdı, Talatpaşa Caddesi’nde hemen Hacettepe Kampüsünün üzerindeki kaldırımda yürüyordu. İftar yaklaştığından kimsecikler yoktu ortada. Bir Ramazan’ı daha geçirdiği için şükretti. O esnada karşıdan iri yarı, sık sakallı, sakallarının arasında tek tük siyah sakalı kalmış, üzerindeki kıyafetleri yer yer parçalanmış bir adam geliyordu. Önce rahatsız olur gibi baktı adama, adam kendisine doğru yönelince sol eliyle istemsizce pantolununun cebini yokladı. Adam yanına kadar geldi, zor duyulacak kısık bir sesle “Üzülme, rızkı veren Allah’tır. Sen bunu bil yeter!” dedi. Adamın sözüyle tüm unuttukları aklına geldi.
O, karşısındaki adamı dilenci zannedip cebini yoklarken, onun dilenci zannettiği adam, ona kendinin dahi unuttuklarını hatırlatacak, bilmediklerini bildirecek bir laf edip gelirken üstünde taşıdığı sükunetle yanından usulca geçti ve gitti.
Üzerindeki şaşkınlıkla kalakalmıştı olduğu yerde. İftarın yakınlığı bu olay üzerine düşünmesine engel olmuş, dikkati iftar için yoğunlaşmıştı. Herhangi bir yerde iftarını yapmak istedi.
Kaç parası olduğunu öğrenmek için cüzdanını çıkarttı. On lirası vardı. Zaten bu yüzden gördüğü yemek mekânlarına girmeye cesaret edememişti. Çünkü iftar menülerinin ücretleri cebindeki paranın en az üç katından başlıyordu. “Az ileride bir öğrenci mekanı vardı. Orada uygun bir yemek yiyebilirim” diye düşündü. Az sonra bu mekana geldi fakat burası da hiç düşündüğü gibi değildi. Hamamönü’nün hemen yukarısında, Taceddin Dergâhı’na tepeden bakan mekân normalde öğrencilerin gelip yemek yedikleri, çay içip sohbet ettikleri bir yer iken Ramazan ayında yılların tecrübelisi bir lokantaymışcasına menüler düzenler hale gelmişti.
Neydi acaba bu mekanı bu eyleme iten? Ramazan ayının bereketinden nasiplenmek miydi niyetleri?
Yoksa sadece orucun aç ve susuz kalma kısmından nasiplenip, iftar sofrasını bir görgüsüzlük eserine dönüştüren, orucun ve Ramazan’ın mahiyetini kavrayamamış insanların nasipsizliklerinden faydalanmak mıydı gâyeleri?
O bunları düşünürken Tacettin Dergâhı’ndan “Allahu Ekber, Allahu Ekber” sesini işitti. Girdiği lokantada birden bir gürültü yükseldi. Mekâna yakın Tacettin Dergâhı ve daha birçok cami olmasına rağmen ezan sesini duymak güçleşti. Bir grup insan “Ezan okundu, nerde bizim yemeğimiz?” diye kan ter içinde kalmış garsonlara bağırıyorlardı.
O bu manzaraya sırtını dönüp dışarıya çıktı. Tacettin Dergâhı’nın yanında simit satan bir adamdan tek simit aldı ve iftarını yaptı. “Rızkı veren Allah” dedi. Nasibini yedi, karnı doydu.