SENARİST ŞİLAN AVCI İLE KISA BİR RÖPORTAJ

Türk edebiyatında önemli yeri olan Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Alaaddin Özdenören gibi şairlerin hayatlarının anlatıldığı; ilk bölümü 19 Nisan 2014 tarihinde TRT1’de yayınlanmış olan Yedi Güzel Adam dizisini hemen hemen hepimiz bir yerlerden duymuş ya da izlemişizdir. İlk bölümlerinde olumlu ya da olumsuz birçok eleştiriye maruz kalan dizi 39. bölümüyle 2015 tarihinde ekranlara veda etmişti. “Türkiye’nin ilk şiirsel dizisi” olma özelliğini taşıyan dizinin ilk sezon senaristi Şilan Avcı idi. Senaristlik dışında şairlik yönü de olan Şilan Hanım ile kısa ve güzel bir röportaj yaparak ağırlıklı olarak Yedi Güzel Adam projesinden konuştuk.

* Senaristlik sizin için bir hobi mi yoksa işiniz mi?

Yazmak mesleğim, senaristlik de bunun bir parçası.

*Yedi Güzel Adam ilk senaryonuz mu? Bu senaryo dışında herhangi bir film ya da dizi senaristliği geçmişiniz oldu mu?

Evet, Yedi Güzel Adam ilk senaryom…

*Yedi Güzel Adam fikri nasıl ortaya çıktı?

 Bu bir projeydi ve şair yönü olan bir senaristin uygun olacağı düşünülmüş, bana gelindi…

*Senaryoyu yazarken yararlandığınız kaynaklar ya da kişiler oldu mu?

Ortalama dokuz aylık bir çalışma yaptım. Rasim Özdenören ile uzun sohbet ve röportajlarımız oldu, Nuri Pakdil’le de öyle. Pek çok dergi ve kitap kaynağı dışında Cahit Zarifoğlu’nun ailesiyle de görüştüm. Oğlu Ahmet Zarifoğlu’nun da yardımları oldu.

*Dizi için oyuncu, mekân vb. seçimlerde yer aldınız mı?

Dizinin hemen hemen bütün mekân ve oyuncu seçmelerinde bulundum.

*Dizi final yaptığında neler hissettiniz? İstediğiniz gibi bir iş oldu mu? Biraz anlatır mısınız?

Her zaman kalbimle yola çıkar, kalbimle yürür/hareket eder, kalbimle ayrılırım. Bu işte de öyle oldu. Kalbimle ayrılmam gereken noktada ayrıldım. Çünkü edebiyatlarıydı asıl anlatmak istediğim. Kambur Emine’nin kötülüğünün içinde bile derin bir acıya kısılmış, âşık bir kadın vardı. Seven ve sevmeyen oldu. Hayatta kimse ideal değildir, olsa bu dünyada olmaz kanaatindeyim. Kötüyü açmak, en az güzeli anlatmak kadar mühimdir. Devam etseydim, insanları bambaşka duygulardan geçirecektim…

*Dizide Cahit ve Zehra arasında yaşanması mümkün olup yaşanamayan aşk hikâyesiyle ilgili bölümleri yazarken zorlandınız mı? Senaryo bu yönde biyografik bir gerçeklik içeriyor muydu? Bunu merak ediyorum açıkçası. Çünkü o kadar gerçek ve o kadar içtendiler ki çok sevdik onları… J

Zehra karakteri hayal ürünüdür. Ama çok severek yazdım. Diziye devam etseydim sadece edebiyat ve aşk odaklı devam edecekti. Benim için yazmaktır asıl mesele. Ama şiir kalemimin kimliğidir bir nevi, bu sebeple biraz daha yeri başka tabii. Senaryo gerçek hayattan yola çıkılsa da çoğunlukla kurgu üzerinden ilerlediği için oldukça zor bir işti. Herkesi memnun etmek ve kimseyi üzmemek bu tür işlerde her zaman zordur. Ama her şeye rağmen verimli, güzel bir yolculuktu.

*Benim soracaklarım bu kadar. Aslında daha çok var ama buralara sığmaz. En azından bu “Zarif” hikâyenin kimin elinden ve nasıl çıktığına dair biraz olsun bilgimiz oldu. Sizin ekleyeceğiniz bir şeyler var mı peki?

Yaşamda durmanız gereken yeri bilmeniz kıymetlidir. Her zaman gidilmez, bazen durulur hani… Ben durdum ve hikâyemle ayrıldık. Sonrasını bilmiyorum. Finali benim bıraktığım yerdir benim için.

Mekân Dergisi’nde 2017’de yayımlanmıştır.

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir