SİHİRLİ

Vakitlerden birinde bir tüccar uzak diyarlara doğru ticaret yapmak amacıyla yola çıkmıştı. İşinde pek de mahir olan bu tüccar ulaşacağı yere ulaşmış bir süre konakladıktan sonra ticaretini gerçekleştirip geri dönüş için hazırlıklara başlamıştı. Derken döndüğü vakit karısının kendisinden bir hediye bekliyor olabileceğini düşünerek türlü türlü hediyeliklerin satıldığı çarşıya bakınmaya karar verdi. Çarşıya indiğinde seçeneklerin bol ve cazibedar oluşu kafasını karıştırmış bir hâlde dolanmaya başladı. Onun bu hâlinin farkında olan uyanık bir satıcı hemen adamın koluna yapıştı.

”Efendim buyurun. Ne ararsanız, ne isterseniz bende mevcuttur.”

Tüccar satıcının tezgahına şaşkın şaşkın bakarken birden dikkatini kafes içindeki kuş celbetti. Bu kuşta tüccarın dikkatini çeken gizemli bir hâl vardı. Bu yüzden içinde onu görür görmez satın almak arzusu belirmişti.

“Bu kuşu istiyorum. Nedir fiyatı?” 

Satıcı bir anda para kazanma iştahı kapanmış gibi ciddileşti. ”Maalesef kuş satılık değildir efendim. Çünkü kendisi özel bir kuştur ” dedi. Tüccar daha da meraklandı, kuşu alma konusundaki ısrarı artmıştı.

”Ne istiyorsan beş katını vermeye hazırım. Bu kuşu bana sat” dedi.

Satıcının gözleri yuvalarında büyümeye, kazanacağı parayı düşündükçe de ağzı sulanmaya başlamıştı bile. Bir süre tereddüt etti. Bir kuşa bir altınlara baktı, derken en sonunda razı oldu. Tüccar memnun bir şekilde kuşu almış giderken satıcı arkasından kısık bir sesle,” Efendim bu kuş kendisine sorduğunuz her soruya cevap verir. Onun her cevabından sonra mutluluğunuz katlanarak artar. ” Tüccar duydukları karşısında pek keyiflendi. Kuşu aldığı gibi doğruca memleketine doğru yola çıktı.

Aylar süren yolculuktan sonra evine varan tüccarı karısı seviçle kapıda karşıladı. Sofraya oturdular tüccar olup biteni bir bir anlattı. Kadın çok meraklanmıştı. Hemen kuşa bir soru sormak istese de kocası kuşun yorgun olduğunu ve dinlenmesi gerektiğini söyleyerek ona engel oldu. Akşam olup da herkes uyuyunca adam soluğu kuşun yanında aldı. Kuş onu görür görmez gözlerini açtı, duruşunu dikleştirdi, tüylerini kabarttı. Adam alçak bir sesle; ”Söyle bakalım güzel kuşum, karım beni gerçekten seviyor mu?” dedi. Kuş hiç tereddüt etmeden cevapladı. ” Karınız sizi gerçekten çok seviyor efendim. Hatta sizin yalnızca boş bir heybeden başka bir şeyiniz kalmasa bile sizi sevmeye devam eder.” Adam kuşun cevabıyla neşe doldu ve huzurla yatağına döndü. Ertesi sabah kadın kocasını yolcu eder etmez kuşun yanına koştu. Kuş onu görür görmez gözlerini açtı, duruşunu dikleştirdi, tüylerini kabarttı.

”Söyle bakalım güzel kuşum, kocam beni gerçekten seviyor mu?” Kuş tereddüt etmeden cevap verdi. ” Kocanız sizi gerçekten çok seviyor hanımefendi. Hatta sizin gençliğiniz kaybolup tüm güzelliğiniz gidecek olsa dahi sizi sevmeye devam eder.” Kadın aldığı cevap karşısında pek bir hoş oldu ve kuşun önüne yemişler yığdı.

Karı koca için günler böyle keyif içinde geçerken haberi alan kim varsa evlerine dolmaya başladılar. Kimse bu kuştan ve onun güzel sözlerinden ayrılmak istemiyordu. Bir gün yine evleri misafirlerle doluyken içlerinden biri, sözlerinin etkisinden dolayı kuşa ”Sihirli” isminin verilmesini teklif etti. . Mecliste bulunan herkes bu ismi çok sevmişti ve o günden sonra herkes kuşa ”Sihirli” demeye başladı. Aylar sonra Sihirli’nin namı neredeyse tüm ülkeye yayılmıştı. Bir efsane gibi dilden dile dolanıyordu. Öyleki  ülkenin mecusi kralının dahi kulağına gitmişti. Kral olayı duyar duymaz güvendiği birkaç adamını, tüccarı ve Sihirli’yi alıp getirmesi için görevlendirdi. Adamlar aylar sürecek yolculuğuna çıkadursun bizim tüccarın evinde de bazı sıkıntılar baş gösteriyordu. Tüccar ve karısı bir sabah uyandılar ki Sihirli’nin gözlerinin feri sönmüş, kolu kanadı kalkmaz olmuştu. Kuşun hastalandığını düşünerek gizlice bu işlerden anlayan bir ahbaplarına götürdüler fakat ne çare! Kimse derdini ne anladı ne de derman oldu. Eli kolu bağlı tekrar eve geldiler. Kuşlarının öleceğini ve artık o güzel sözlerini bir daha işitemeyeceklerini düşünen karı kocayı kederli bir hava aldı. Oysa ne hikmettir, kuş sanıldığı gibi ölmek orda dursun günden güne iyileşmekteydi. Günler ona sadece sağlık değil üzerine sirayet eden farklı bir hâl de getirmişti. Kuşlarının iyileştiğini gören tüccar ve karısı onun güzel sözlerini tekrar duyabilmek için sıra sıra yanına koştular. İlk olarak yine bir gece yarısı tüccar geldi yanına. Kuş onu gördü fakat istifini hiç bozmadı. Adam söze girdi. ” Söyle bakalım güzel kuşum karım beni gerçekten seviyor mu?” Sihirli şöyle bir kafasını kaldırdı: ” Maalesef efendim, karınız sizi değil sahip olduklarınızı seviyor. Şayet servetinizde bir kayıp yaşanmaya başlasa tamamen iflas etmenizi bile beklemeden sizi terk eder.” Bu sözlerin üzerine adam deliye döndü. ” Seni mendebur hayvan seni! Biz de iyileştin diye seviniyoruz, nankör!” deyip burnundan soluya soluya yatağına döndü. Ertesi sabah adam evden çıkar çıkmaz karısı koştu yanına Sihirli’nin.  Kuş onu gördü fakat istifini hiç bozmadı. ”Söyle bakalım güzel kuşum kocam beni gerçekten seviyor mu?” Kuş şöyle bir kafasını kaldırdı: ” Maalesef hanımefendi, kocanız sizi değil güzelliğinizi seviyor. Şayet güzelliğiniz artık onun gözlerini doldurmaya yetmeyecek olursa, yaşlanmanızı bile beklemeden yerinize başka bir kadınla evlenir.” Kadın bu sözlerden sonra hiddetine engel olamadı: ”Seni pis yalancı! Nasıl olur da benim kocama iftira atarsın!”

Günler geçtikçe Sihirli’nin iyileştiğini duyanlar tüccarın evine yine akın etmeye başladılar. Fakat hepsi aynı acı sözlerle karşılaştıklarında evi kızgınlıkla terk ediyorlardı. Bu hiddet Sihirli’ye değil sözlerindeki haklılığaydı. Derken günlerden bir gün tüccarın kapısı telaşlı bir şekilde çalınmaya başladı. Gelen adam, kralın adamlarının tüccarı aradığını söyleyip kapıdan ayrıldı. Tüccar şaşkınlıkla kapıyı örttü. Şaşkınlığı azalıp kendine geldiğinde ise dizlerini dövmeye başladı. ” Saraya gittiğimizde bu kuş Krala da böyle cevaplar verirse, o hayran olduğu ateşe bizi kurban eder, diri diri yanmamızı da keyifle izler.” Karı koca çareler düşünmeye başladılar. En sonunda birinin aklına kuşun dilini kesmek geldi. Zaten yeterince beslemedikleri kuşcağızın bir de dilini kestiler. Günler sonra kralın askerleri tüccarın evine ulaştı. Tüccarı ve Sihirli’yi alıp sarayın yolunu tuttular. Saraya girilen kapıdan  kralın karşısına çıkana kadar süren yolun her iki tarafı ateş kadehleri, meşaleler ve içlerinden insanı sarhoş eden kokuların çıktığı küçük tütsülerle donatılmıştı. Tüccar ve Sihirli bu uzun ateş yolundan geçip sultanın huzuruna çıkarıldılar. Gördüler ki sadece yol değil huzura çıkılan bu bölümde irili ufaklı ateş kadehleriyle süslenmişti. Kral söze başladı:” Duydum ki kuşun pek maharetli imiş. Sözleriyle herkesin gönlüne girmiş. Doğrusu ülkemde böyle bir kuşun olması beni meraka düşürdü.” Derken ayağa kalktı ve kafesin yanına kadar geldi. Kuş onu gördü fakat istifini hiç bozmadı.

“Söyle bakalım Sihirli, kudreti en yüce olan şey nedir?” Hemen tüccar söze atıldı ve kuşunun hasta olduğunu bu yüzden konuşamadığını söyledi. Kral soruya cevap olarak ateşin işaret edilmesini yeterli görüyordu. Sorusunu bir kez daha sordu. Sihirli bu sefer başını kaldırıp göğü gösteren pencereye baktı. Kral art arda sorusunu yineliyor fakat bir cevap almak şöyle dursun kuş bakışlarını gökten bile ayırmıyordu. Bunun üzerine kral kuşun kanatlarının kesilmesini emretti. Böylece bir daha uçamayıp göğe hasret kalmasını istiyordu. Kralın adamları Sihirli’nin kanatlarını kestiler fakat o tüm bunlara rağmen yüzünü gökten ayırmıyordu. Kral sinirden deliye döndü ve tüccar ile kuşun öldürülmesini emretti. Tam o esnada şiddetli bir rüzgar içeri daldı. Önce ateş kadehlerinin hepsini söndürdü daha sonra Sihirli’yi de alıp göğe doğru yükseldi. Her şey olup bittiğinde kral herkesi huzurundan kovdu ve günler süren bir düşünceye daldı. Bu hâlden çıkınca sarayındaki tüm ateş kadehlerini ve meşaleleri kaldırttı. Sarayın mermerden olan tavanını söktürüp yerine cam bir tavan taktırdı. Böylece o da artık sadece göğe bakıyor belki de sadece gökten gelecek bir haberi bekliyordu.

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir