SİNOP

Türkiye’nin coğrafi konumundan bahsedilirken coğrafya derslerinin klasik cümlesidir 36º-42º kuzey paralelleri ile başlayan cümle. 42 derece, yani en kuzey diye belirtilen yer, Diyoje’nin kenti olarak anılan Sinop’un ve aslında ayrıntıda İnceburun’un konumunu verir. İnceburun, yıllara meydan okumuş deniz fenerinin yanı başından günbatımını izlemek, var gücüyle esen rüzgârın uğultusuna kulak vermek ve bu esinti ile özgürleşmek için en mükemmel konumlardan birini temsil eder ve bulunduğunuz noktanın ülkenin en kuzeyi olduğunu bilmek insana tatlı bir mutluluk verir.

Sinop’un doğasına merhaba demek için tertemiz orman havası almak, ağaçların arasında uzanan şelale yolunu ıslak zeminde kaymamaya özen göstererek yavaşça yürümek ve yolun ortasında size dinlenmeniz gerektiği mesajını veren şırıl şırıl şelale eşliğinde, yeşilin farklı tonları içinde, odun ateşinde demlenmiş bir bardak çay içmek gerekir.

Fiyorda oldukça benzeyen yapısıyla, fırtınalı denizde sığınılan, korunaklı bir liman görevi de biçilen Hamsilos Koyu’nun güzelliği ve doğallığı ile büyülenmek, ormanın kıyısında, yeşille mavinin gökyüzüyle hemhal olduğu noktada bu bütünleşmeyi seyretmek ve denize dönerken yüzümüzü, güneşin denizde oluşturduğu parıltıyla doğayı hissetmek içinse Hamsilos’a uğramak ve koyun kıvrımlarıyla birleşen denizi bir de bu noktadan izlemek gerekir.

Asırlarca ayakta kalmayı başarmış, Roma, Bizans, Anadolu Selçukluları, Osmanlı İmparatorluğu ve daha niceleri tarafından kullanılmış, dik basamakları aşarak çıkılan Sinop Kalesi’nden görünen deniz manzarasıyla, şehrin akışına şahit olmak gerekir. Kalenin milattan öncelere dayanan tarihini dinlemek, daha önce kaç farklı uygarlığın aynı kale taşları üzerinde yürüdüğünü, hangi geminin, hangi yolcuları, ne adına karşıda uzanan denizden bu topraklara getirdiğini düşünmek, tarihi dokunun daha iyi özümsenmesini sağlar.

 

Karadeniz’in deli dalgaları eşliğinde,

“Dışarıda deli dalgalar

Gelir duvarları yalar

Seni bu sesler oyalar

Aldırma gönül aldırma”

dizelerinin kaleme alındığı, nice önemli isimlerin gelip geçtiği, sürgün yeri olarak bilinen ve kaçmanın en zor olduğunun söylendiği Tarihi Sinop Cezaevi’ni ziyaret etmek, hırçın dalgaların soğuk taşlara çarpıp yankılanan sesini işitmek, 1999 yılında ziyarete açılan cezaevinin, şimdilerde müzeye ait olan duvarlarının nelere şahitlik ettiğini tahayyül etmek,  gezerken çocuk koğuşlarından ve bu koğuşlardaki yaşanmışlıklardan sebep hayıflanmak gerekir. Sinop Cezaevi’nin, içeriye girildiği andan itibaren insanı etkisi altına alan atmosferinin hissedildiği, iç duvarlarına asılmış türlü türlü şiirleri, hoparlörlerden duyulan acıklı türküleri ve içeride gezen herkesi saygıdan mı, korkudan mı yoksa yaşananların ağırlığına duyulan hissiyattan mı kaynaklandığı bilinmeyen bir sebeple sessiz olmaya, fısıldayarak konuşmaya iten dikkat çekici özellikleri vardır. Denizin ve dalgaların sesinin duyulduğu ancak görülemediği bu tarihi cezaevi, belki de Sinop’la bağdaştırılan en önemli yapıdır.

Sinop, hem tarihi dokusu, hem de doğasıyla insanı doyurmayı başaran, Türkiye’nin en mutlu şehri seçilen bir şehirdir. Sürekli yağan yağmuru, durmadan esen rüzgârı, her yerden görünen denizi, cevizli mantısı, katlaması ile kuzeyin incisi, Karadeniz’in en güzel kentlerinin başında gelen kentidir.   

 

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir