TİK TAK TİK TAK, SAAT KAÇ?
Evan Teyze’ye (1)…
Tik tak tik tak tik tak…
Yaşlı kadın gözlerini kısıp saate doğru baktı. Akrep ve yelkovanı kestiremedi. O sırada gelini yerdeki sofrayı topluyordu. Yaşlı kadının sesi titredi; “Kızım saat kaç?” diye sordu. “Uff, daha yeni sordun ya! 10’a geliyor”.
Tik tak tik tak tik tak…
Gözleri kadar buğulu cama döndürdü gözlerini. Yolun tam ortasından sokak boyunca su akıyordu. Her zaman, yağmurun ardından bu böyle olurdu. Yaşlı kadın, akıntının arasında bir naylon parçasının parladığını fark etti. Yol boyunca sürüklenen naylonu takip etti.
Tik tak tik tak tik tak…
Sokağın en sonundaki evin bacasından tüten duman yükselip bir süre sonra dağılıyor ve kayboluyordu. Yaşlı kadın dumana baktı, duman olup havaya karışmıştı hayalleri.
Tik tak tik tak tik tak…
— “Kızım saat kaç?”
— “Uff!”
Tik tak tik tak tik tak…
Dumanın tüttüğü baca, evin yan tarafında sokağa doğru çıkıntı oluşturuyordu. Baca bir insan boyundan biraz fazlaydı. Yaşlı kadının ömründe zaten sadece bir insan vardı.
Tik tak tik tak tik tak…
Bacanın altında bir karartı göründü yaşlı kadına. Dizlerine bir takat geldi bir anda, cama doğru iyice sokuldu. “Halil” dedi, kırk yıl evvelki dinç sesiyle. İşte Halil’di gelen.
Tik tak sesleri kesildi birden. Saat durdu sanki, zaman durdu. Yaşlı kadın yerinden kalktı. Gelininin korkulu bakışlarına aldırmadan evden çıktı. Yola indi, yolun ortasından akan suyun üzerine gelince durdu. İki ayağı da suyun içerisindeydi. Önce ayakları karıştı suya, sonra vücudunun tamamı. Sokağın sonuna gelince onu bekleyen Halil’e sarıldı. Bacadan havaya karışan duman iyice yoğunlaştı sanki. Yaşlı kadın şimdi Halil’iyle köyünü seyrediyordu. Bulutlara karışana dek yükseldiler, yükseldiler…
NOT: [1] Evan Teyze, evet evet Evan. Evan bir Türk ismiymiş, kendisi söyledi. “Zaman, vakit” anlamındaymış. Bir huzurevinde rastlamıştım ona. Eşini, çocuklarını, tüm ailesini kaybetmiş. Geriye bir tek kendisi kalmış. Seksenli yaşlarındaydı, sohbet etmiştik. Ve o andan geriye bir tek cümle asılı kaldı zihnimde; “Umudu da olmasa insan, niçin yaşar ki zaten?”