VAPURLAR, BALIKLAR VE GOFRETLER ÜZERİNE

Bir vapur hayal ediyorum. Bu vapur, köpüklerin üzerinde dalgalanarak gidiyor olsun. Ben bu vapurun güneşe en yakın köşesinde elimde bir günlükle oturuyorum. Martılar bizden biri artık; insanla bu kadar haşır neşir olunur mu? Önce derin bir uçuruma dalan güneşe bakıyorum, kuş gölgeleri geçiyor önünden silik silik. Ve insanlara bakıyorum, her birinde uzun uzun duruyorum.

Bir âmâ çocuk köpükleri seyrediyor. Uzaklardan üç çocuk o âmâyı seyrediyor. Ben beşincileri oluveriyorum birden. Belli ki onun gördükleri bizim göremediklerimizden. Ve çocuğun gözlerinden bir damla daha tuz karışıyor suya. Deniz, çağların en ağır tuzunu yükleniyor böylece. Biz habersizce yol alıyoruz. Bana en yakın köşede, ellerini dağlar sanıp da başını oraya yaslayan zayıf mı zayıf bir adam görüyorum. Bu adam babalarımızı hatırlatıyor bana. Babalarımızın gençliğini. Cebinden gofret kırıntıları dökülüyor adamın. Hiçbir zaman anlayamamıştım zaten, babamın neden eve tadı hoş olmayan gofretlerden getirdiğini. Sanki yıllardır yanında taşıyormuş gibi getirirdi. Belki de böylelikle yılları getirirdi, kendi yıllarını. Ve hemen bulutların altında yeşil etekli bir kadın, avuçlarındaki balıkları okşuyor. Göz göze geliyoruz. Bakıyor, kutsal bir metni anlamaya çalışır gibi.

Hepimiz aynı su katmanında yolculuk yapıyoruz ama ben biliyorum; her insan bir âlemdir. Biz sadece aynı dünyada yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Böyle düşündüğümde her insanı bir dünya olarak görmeye başlıyorum. Gözüme değen gazele karışıyor ve bir gezegen oluyordu artık. Sulu boyayla boyadığım morlu ve turunculu bir sürü gezegenle birlikte vapurdayım şimdi. Yeşil etekli kadın avuçlarındaki balıkları göğsüne bastırıyor, kutsal bir metni korumaya çalışır gibi. Onun yüreğindeki inançla tekrar güneşe bakıyorum ama göremiyorum. Kent çöküyordu. Biz bütün vapur insanları olarak farklı bir kâinata gidiyorduk. Dünyanın alt kısımlarına uğruyor, yine de düşmüyorduk.

Gözlerimi kapatıp günlüğün sol sayfasından yazmaya başlıyorum. Tarih: bugün.

Eskiden mevsimlerimiz vardı. Bugün mevsimler hiçbirimizin değil. Mevsimler kuşlara ait artık. Bulutlara, sazlıklara… Hatta ölülere… Bu üstünde durduğumuzun adı, toprak bile değil. Ben en son kışı gördüğümü hatırlıyorum. En son üşüdüğümü, morcivert bir göğü… Dışarıda bir yerlerde bahar olmalı. Bulutlara yaslanan bahar dalları… Pencereye yaklaşıyorum. Güneşin de kızıllığın da zerresi kalmamış. Karşıda, dördüncü katta, yeşil etekli bir kadın, bir avuç tohumu bırakıveriyor balkonundaki saksıya. Gülümsüyor, bir duayı mırıldanır gibi. Onunla beraber bir âminlik nefes alıyor ve göz göze gelmeyi beklemeden camı kapatıyorum. Odada kalan serinliği izlerken ‘’sahi’’ diyorum, ‘’babalarımız gofreti neden severdi?’’

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

11 thoughts on “VAPURLAR, BALIKLAR VE GOFRETLER ÜZERİNE

  • 21 Nisan 2020 tarihinde, saat 14:25
    Permalink

    Defalarca okusam da sıkılmayacağım bir şey daha.. 🧡

    Yanıtla
    • 24 Nisan 2020 tarihinde, saat 00:01
      Permalink

      teşekkür ederim, keyifli okumalar

      Yanıtla
  • 21 Nisan 2020 tarihinde, saat 15:19
    Permalink

    Harika bir yazı Hayrunnisa abla, ellerine sağlık. İçindekileri damla damla yeryüzüne indirmen bu kadar sakin ve huzurlu olabilirdi. Çok güzel olmuş. Kendimi o vapurdaki martılardan birisi gibi hissettim. 🌹

    Yanıtla
    • 24 Nisan 2020 tarihinde, saat 00:00
      Permalink

      teşekkür ederim Ayşegül :

      Yanıtla
  • 21 Nisan 2020 tarihinde, saat 19:36
    Permalink

    Belki de babalarımız eve gofret getirirken aslında çocukluğunu getirirdi. Bakkalla buğday veyahut koyun yünü karşılığında takas ettiği gofretlerin kokusunu ve o zaman ki mutluluklarını alıp gelirlerdi.
    Kaleminize sağlık Selam ve Rahmet ile….

    Yanıtla
    • 23 Nisan 2020 tarihinde, saat 23:59
      Permalink

      Çok teşekkürler, selamet ile

      Yanıtla
  • 21 Nisan 2020 tarihinde, saat 20:06
    Permalink

    Babalarımız gofreti değil bizi severdi. Gofreti görünce gözlerimizden çıkan yıldızları severdi. Peşinden koşup ceketinin eteklerinden çekerken, tebessümle bize bakmayı severdi. Sabırsız hallerimizin şirinliğine bakar, gün boyu hasret kaldığı manzaraya bakardı. Severdi işte.

    Yanıtla
  • 23 Nisan 2020 tarihinde, saat 23:58
    Permalink

    Yorumunuz için teşekkürler…

    Yanıtla
  • 28 Nisan 2020 tarihinde, saat 02:42
    Permalink

    Gerçekten muhteşem bir yazı 🌿🤍

    Yanıtla
  • 26 Haziran 2020 tarihinde, saat 20:26
    Permalink

    Gerçekten müthiş bir yazı 🌺

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir