YAĞMURLU BİR GECE

Yağmur yağmaya başlayınca saatin geç olmasına aldırmadan babasının ceketini giyip bahçeye çıktı. Bedenini titreten mevsimsel soğuğu unutmak istercesine elini göğe uzattı, tenine değen yağmur tanelerindeki zarifliği hissetti. Yağmur yağarken onu o saatte dışarıda görenlerin ona deli diyeceğinden hiç şüphesi yoktu.

İnsanlarla tartışmak istemediği için eve girmek zorunda kaldı. Eve girer girmez odasına, pencerenin önüne koştu. Karanlığın ortasında yağmur sesinin melodisi sarmıştı gönlünü. Kendini bir tren vagonunda hayal etti. Karşısında beş kişilik bir aile, iki oğlan, bir kız çocuğu. Yolculuğun nereye olduğunu bilmediği hâlde sevmişti bu yolculuğu. Vagon penceresine dayadığı elinin üzerinde minik bir sıcaklık hissetti, vagondaki en küçük çocuğun eliydi bu. Göz göze gelince ikisinin de simasının karanlığı aydınlığa çevirecek mahiyette ışıdığını fark etti. Karşısındaki çocuğun masumiyetiyle yeniden çocuk olmayı diledi.

Gök gürültüsü ile gerçeğe, bulunduğu karanlık odaya döndü. Normalde gök gürültüsünü pek sevmezdi, hatta itiraf etmek gerekirse korkardı. Bulunduğu odada kendini mahkûm gibi hissetti. Yağmurlu günlerde niye dışarıya çıkılmazdı ki? Şemsiyeyi alıp çıkmak biraz da sıkı giyinmek yeterliydi oysa. Hem gökten yağdırılan mucizeye, bulutların sinesindeki gize hasret kalan yeryüzünün sevinci değil miydi yağmur? Peki, mucize sonrası gelen mucizeye, yedi rengin dünyayı selamlamasına da mı sevgileri yoktu insanların? Yağmurla birlikte sorular da aklına yağıyordu.

Hava almak için pencereyi açtı. O saatte bir tek dere kenarındaki kurbağaların sesini işitiyordu. Kurbağaların da yağmuru sevdiğine kanaat getirdi. Gökyüzüne baktı, yıldızları görmeyi arzuluyordu. Yağmurlu gecelerde yıldızları görmek istemesinin tuhaf olduğunu biliyordu. Bildiği diğer bir şey de, sevdiği iki şeyin hiçbir zaman bir arada olmadığıydı. Sevdiği bir şeyin varlığı, sevdiği diğer şeyi gölgeliyor yahut yok ediyordu. Oksijen değil de cam parçaları soluyordu sanki. Ciğerlerine çektiği nefesin keskinliğini hissetti. Derin bir nefes sonrası pencereyi kapatmak üzereyken kardeşi odaya girdi. Küçük kardeşinin elini, ellerinin arasına aldı. Hayalinde hissettiği o minik elin sıcaklığını yeniden hissetti ve yeniden çocuk olmayı, çocuk olamasa da çocuk masumiyetini gönlünde daim tutmayı diledi.

Deruhte Dergi

Deruhte Dergi, kendini içinde bulunduğu işin tamamından mesul görenlerden oluşur. Biz işin bir ucundan tutarak vicdanını rahatlatmayı başaramayanlarız. Edebiyatı umut ve kaygı ile seyrediyor ve bu kaygının diri tutulmasını umudumuz adına önemsiyoruz. Yazmayı salt ‘vakit öldürme aracı’ veya piyasaya(!) ürün sunma imkânı olarak görmemekte ısrar ediyoruz. Deruhte Dergi ekibi, ismiyle müsemma olmayı en büyük paye kabul eder.

One thought on “YAĞMURLU BİR GECE

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir